ADİYAT SURESİ
. 3
ADİYAT SURESİ
Mekke'de inmiştir, 11
âyettir.
Takdim
Âdiyât
sûresi Mekke'de inmiş olup, Allah yolunda cihâd
edenlerin, düşmanlar üzerine hızla giden atlarından bahseder. Hızla koşup
saldırırken bu atlardan şidetli bir ses işitilir.
Tırnaklarıyla taşlara çakarlar da, onlardan ateş uçuşur. Tozu dumana
katarlar.
Sûre, gazilerin atlarının Allah
katındaki şeref ve üstünlüklerini göstermek için, insanın, Allah'ın ona verdiği
nimetlere nankörlük ettiğine, O'nun lütuf ve bof
ihsanlarını inkâr ettiğine dâir bu atlara yeminle başlar. İnsan, bu nankörlüğünü
ve nimet bilmezliğini hal ve söz diliyle ilan etmektedir. Aynı zamanda sûre,
insanın tabiatından ve onun malı çok sevdiğinden bahseder.
Bu mübarek sûre, mahlûkâtın,
hesap ve ceza için dönüşlerinin sadece Allah'a olacağını; mal ve makamın âhirette hiçbir faydası olmayacağını, sadece iyi amelin
fayda vereceğini açıklayarak sona erer. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8. Harıl harıl koşanlara, (nallarıy-la) çakarak kıvılcım saçanlara, (ansızın) sabah
baskını yapanlara, orada tozu dumana katanlara, derken orada bir topluluğun tâ
ortasına girenlere yemin ederim ki insan, Rabbine karşı pek nankördür. Şüphesiz
buna kendisi de şahittir ve o, mal sevgisine aşırı derecede
düşkündür.
9, 10, 11.
Kabirlerde bulunanlar diriltilip dışarı atıldığı, kalblerde ve gönüllerde olanlar ortaya konduğu vakit
düşünmez mi (o insan! Acaba hali nice olur!) Şüphesiz Rableri o gün onların her
hâlini bilir.
Kelimelerin İzahı
Dabh,
atların koşarken çıkardıkları nefes sesidir. Antara
der ki:
Atlar, Ölüm meydanlarında şiddetli
nefes sesleri çıkarırken rüzgâr gibi uçarlar.[2]
Harekete geçirdiler. Nak', toz demektir.
Kenûd,
Allah'ın nimetini çok inkâr eden, nankör manasınadır. Bir kimse nimete şükretmeyıp nankörlük ettiğinde söylenen sözünden
alınmıştır. Şâir şöyle der:
O, bahadır kişilerin nimetlerine
nankörlük edendir. Kim bahadırların nimetine nankörlük ederse, uzaklaştırılır.[3]
Alt üst edildi. Bir malın, altmı üstüne getirdiğinde dersin. Bu kelime, buradan
alınmıştır. [4]
Âyetlerin Tefsiri
1.
Mücâhitlerin, düşman üzerine tekrar tekrar hızla giden
atlarına yemin ederim. Bu atların nefeslerinden "dabh"
denilen açık bir ses duyulur. Tbn Abbâs şöyle der: At koşarken "Uî
Uî Uh, uh!" der. İşte bu onun dabh'ı,
yani koşarken çıkardığı nefes sesidir. Ebussuûd da
şöyle der: Yüce Allah, gazilerin, düşmana doğru koşan ve koşarken nefes sesleri
çıkaran atlarına yemin etti. Dabh, atların koşarken
çıkardıkları nefesin sesidir.[5]
2. Hızla
koştukları için, tırnaklarını taşlara vurararak yerden
ateş kıvılcımları çıkaran atlara yemin ederim.
[6]
3. Sabahleyin
güneş doğmadan önce düşmana saldıran atlara yemin ederim. Âlûsî şöyle der: Saldırılarda âdet olan budur. İnsanlar,
düşmanın kendilerini hissetmemesi için gece hazırlık yapar ve sabaheyin hücum ederler ki ne yapacaklarını ve ne
yapmayacaklarını görüp bilsinler.[7]
4. Atlar,
saldırdıkları yerde tozla koştukları
için, yoğun bir toz bulutu kaldırırlar.
[8]
5. Atlar orada
düşman topluluklarını ortaladı ve savaş meydanının ortasına daldılar. Yüce
Allah, kendisine yemin edilen şeyin büyüklüğünü ifade etmek için üç şeye üç
yeminle yemin etti. Kendisine yemin edilen şeyler şunlardır: Allah yolunda
cihâd edenlerin, Allah düşmanlarına karşı hızla
giden, tırnaklarıyla ateş kıvılcımlarını çıkaran, sabah vaktinde düşman üzerine
hücum eden, tozu dumana katan, düşmanın ortasına dalıp onlara korku ve dehşet
salan atlarıdır. Kendileri için yemin edilen şeyler de şu âyetlerde
anlatılmaktadır. [9]
6. Muhakkak
insan Rabbının nimetlerine karşı nankördür. Nimet
bilmez. İbn. Abbâs şöyle
der: Allah'ın nimetlerini inkar eder. Hasan Basrî de
şöyle der: Musibetleri hatırlar, nimetleri unutur. [10]
7. Şüphesiz
insan kendi nankörlüğüne şahittir. Bu nankörlüğün izi üzerinde görüldüğü için
onu inkâr edemez.[11]
8. Şüphesiz
insan malı çok sever, onu biriktirmeye düşkündür. Allah'ı sevmek ve nimetlerine
şükretmek hususunda ise zayıf ve gevşektir.
Yüce Allah insanın yaptığı çirkin
şeyleri sayıp onu korkuttuktan sonra şöyle buyurdu: [12]
9. O câhil
bilmez mi ki, kabirlerde bulunan ölüler hareket ettirilip çıkarıldığında, [13]
10. İnsanların
kalplerde sakladıkları gizli şeyler toplanıp ortaya çıkarıldığında, [14]
11. Muhakkak ki
Rableri, yaptıklarının hepsini o gün bilir ve karşılığını bolca verir. Yüce
Allah'ın, ilmini o güne yani kıyamet gününe tahsis etmesinin sebebi, o günün,
amellerin kaşılığının verileceği gün olmasıdır. Yüce
Allah bunu, tehdit ve korkutma maksadiyle böyle
söylemiştir. Yoksa O, onları o gün de bilir, başka günlerde de bilir. [15]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. gibi
âyetlerde, daha fazla açıklama ve anlatma maksadıyle,
ve ile pekiştirme yapılmıştır.
2. arasında
cinâs-ı nakıs vardır.
3. Âyetindeki
istifhâm-ı inkârı tehdit ve korkutma ifade eder.
4. Âyeti tazmin
ifade eder. Çünkü kelimesi, yapılan işin karşılığını vermek mânâsını da kapsamaktadır. Yani Allah
onlara amellerinin karşılığını verecektir.
5. gibi âyet
sonlarında, uygunluk vardır. Buna seci' murassa' denir. Bu da güzelleştirici
edebî sanatlardandır.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Âdiyât Sûresi"nin tefsiri bitti. [16]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/395.
[2] Alusi,
30/215
[3] Kurtubî,
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/396-397.
[5] Ebussuûd,
5/280
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/397.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/397.
[7] Rûhu'l-meânî, 30/215
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/397.
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/397.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/397.
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/397.
[11] Kurtubi,
20/160
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/397.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/398.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/398.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/398.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/398.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/398.
No similar posts
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder