BEYYİNE SÛRESİ

Hiç yorum yok
4

BEYYİNE SÛRESİ

Medine'de inmiştir, 8 âyettir.

Takdim

"Lem yekûn" adı da verilen Beyyine sûresi Medine'de inmiştir. Şu aşağıdaki konuları ele alır:
1. Hz. Muhammed (a.s)'in peygamberliği karşısında Ehl-i kitab'm tu­tumu.
2. Allah'a ihlasla ibadet etme,
3. Bahtiyar ve bedbahtlardan her birinin âhirette varıp gideceği yer. Bu mübarek sûre yahudi ve hristiyanlardan ve bunların, hak ortaya çıkıp nuru yayıldıktan ve âhir zamanda gönderilecek olan peygamberin va­sıflarını öğrendikten sonra Hz. Peygamber (a.s.)'in daveti karşısındaki tu­tumlarından bahsederek başlar.
Oysaki bunlar, Hz. Peygamberin (s.a.v.) gönderilmesini ve gelmesini bekliyorlardı. Son peygamber gönderilince, inat gösterip peygamberliğini yalanlayarak inkâr ettiler.
Bundan sonra sûre, iman unsurlarından Önemli bir unsurdan, yani bü­tün din mensuplarına emredilen, Yüce Allah'a ihlasla ibadet etmek ve sırf O'nun rızası için sadece Ö'nu zikretmek, O'na dönmek, bütün söz ve fiiller­de Oha yönelmekten bahseder.
Bu sûre aynı zamanda, Ehl-i kitabın kâfirleri ile müşriklerin yani en kötü insanların varacağı yeri ve onların cehennem ateşinde ebedî kalacak­larını anlatır. Ayrıca insanların hayırlısı ve yüce makamlar sahibi mü'min-lerin varacakları yerden, bunların peygamberler, sıddîklar, şehitler ve salih-lerle beraber Naîm cennetlerinde ebedî kalacaklarından bahseder. Bu ni­metler onlara, Âlemlerin Rabbine itaatları ve ihdaslarının karşılığı olarak verilecektir. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Ehl-i kitaptan ve müşriklerden inkarcılar çık delil kendilerine gelinceye kadar (küfürden) ayrıla­cak değillerdi.
2, 3. İşte o Allah tarafından gönderilen, içinde doğru yazılmış hükümler bulunan tertemiz sahifeleri okuyan Resuldür.
4. Kendilerine kitap verilenler ancak o açık delil (Peygamber) kendilerine geldikten sonra tefrikaya düş­tüler.
5. Halbuki onlara ancak dini yalnız O'na has kıla­rak ve hanifler olarak Allah'a kulluk etmeleri, namaz kılmaları ve zekât vermeleri emrolunmuştu. Dosdoğru din de budur.
6. Ehl-i kitap ve müşriklerden İslâm'ı kabul etme­yen inkarcılar, ebedî olarak ateştedirler. İşte halkın en şerlileri onlardır.
7. İman edip amel-i sâlih işleyenlere gelince, hal­kın en hayırlısı da onlardır.
8. Onların Rableri katındaki mükâfaatları, zemininden ırmaklar akan, içinde devamlı olarak kalacaklan Adn cennetleridir. Allah kendilerinden hoşnut olmuş, onlar da Allah'tan hoşnut olmuşlardır. Bu söylenenler Rabbinden korkan, O'na saygı gösterenler

Kelimelerin İzahı

Münfekkîn; ayrılanlar, gidenler demektir, "kelimesi, aslında "açmak" mânâsına gelir. "Kitabı açmak" mânâsına gelen ile "halhali açmak" mânâsına gelen dli bu köktendir.
Beyyifıe, açık ve kesin delil demektir. Mutahhera, bâtıldan ve şüphelerden uzak manasınadır. Kayyime; doğru, âdil mânâlarına gelir, Hunefâ, bâtıldan hak dine dönenler. aslı, meyletmektir. Beriyye, mahlûkât demektir. Bu, Arapların "Allah, mahlûkâtı yarattı" sözündendir. "Yaratan" mânâsına gelen kelimesi de bu köktendir. [2]

Âyetlerin Tefsiri

1. Ehl-i ki­taptan yani yahudi ve hristiyanlardan; müşriklerden yani putperestlerden Allah ve Rasûlünü inkâr eden kâfirler, kendilerine o apaçık delil gelinceye yani Hz. Muhammed (a.s) peygamber olarak gönderilinceye kadar, içinde bulundukları inkârdan ayrılıp ona son vermediler.[3]
2. Bu delil, Allah tarafından gönderilmiş olan Hz. Muhammed (a.s)'in peygamberliğidir. Hz. Peygamber (a.s) onlara, bâtıldan uzak olan sahifeleri ezberden okur. Çünkü o, okuma-yazma bilme­yen bir ümmîdir. Kurtubî der ki: Sahifelerin kapsadığı yazılmış şeyleri okur. Onları Kitap'tan değil, ezberden okur. Zira o, okuma, yazma bilmez bir ümmî idi.[4] Ibn Abbâs da şöyle der: dan maksat, "Yalan, şüphe, ni­fak ve sapıklıktan arınmış" demektir. Katâde de, "Bu kelime, bâtıldan arınmış" mânâsına gelir, der.[5]
3. O sayfalarda, kendisinde eğrilik bulunmayan dosdoğru hükümler vardır. Bunlar, hakkı bâtıldan ayıran hükümlerdir. Sâvî der ki: Sa-hifelerden maksat, içine Kur'ân'ın yazıldığı kağıtlardır. Âyetteki "keli­mesinden maksat da, o kağıtlara yazılmış olan hükümlerdir. Kur'ân-ı Ke­rîm, önceki ilâhî kitapların meyvesini içinde topladığı için, Yüce Allah, dedi.[6]
Bundan sonra Yüce Allah, Ehl-i kitaptan iman etmeyenleri anlattı: [7]
4. Yahudi ve hristiyan-lar, Hz. Muhammed (a.s)'in peygamberliği hakkında, ancak onun peygam­berliğinin doğruluğunu ve onun, kitaplarında geleceği va'dedilen peygamber olduğunu gösteren apaçık delil geldikten sonra ihtilafa düştüler. Ebussuûd şöyle der: Bu âyet, özellikle yahudi ve hristi yani arın yaptıkları işlerin son derece çirkin olduğunu ve cinayetlerinin büyük olduğunu vurgulamak için söylenmiştir. Bu, onların, hak açıkça ortaya çıktıktan, durum anlaşıldıktan ve mazeretler tamamen ortadan kalktıktan sonra ayrılığa düştükleri açıkla­narak ifade edilmiştir. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Ehl-i Kitâb, kendile­rine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık yüzünden ihtilafa düştü­ler"[8] buyurmuştur.[9] İbn Cüzey de şöyle der: Ehl-i Kitap, efendimiz Muham­med (a.s)'in peygamberliği hakkında, ancak onun hak olduğunu öğrendikten sonra ihtilafa düştüler. Ehl-i Kitap, Hz. Muhammed (a.s)'in peygamberliği­nin doğruluğunu, onun, hakkında kitaplarında anlatılanlar sayesinde bildikleri için, Yüce Allah burada onları özellikle zikretti.'[10]
5. Oysa ki Tevrat ve İncil'de onlara, sadece tek olan Allah'a ihlasla ibadet etmeleri emr edilmişti. Fakat onlar bunu tahrif edip değiştirdiler de haham ve rahiplerine taptılar. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Ehl-i kitap, Allah'ı bırakıp hahamlarını, rahiplerini ve Mer­yem oğlu isa'yı rabler edindiler. Oysa ki hepsine de tek ilaha kulluk etmek­ten başka bir şey emredilmemişti."[11] Bütün dinleri bırakıp İslam dinine, İbrahim (a.s.)'in dini üzere yani son Peygamber (a.s)'in getirdiği Yüce Hanif dini üzerine dosdoğru yürüyerek Allah'a ibadet etmeleri emredilmişti. Namazı, vaktinde, şartlarına uygun olarak huşu ve edebine uygun, en mükemmel bir şekilde edâ etmeleri ve hak sahiplerine zekâtı gönül hoşluğu ile vermeleri emredildi. Sâvî şöyle der: Yüce Allah, namaz ve zekâtın üstünlüğünden dolayı, burada özellikle onları zikretti.[12]
İşte bu anlatılan ibadet, ihlas, namazı kılma ve zekatı verme, dosdoğru yolda olan ümmetin dini, yani İslâm dinidir. O halde, niçin bu dine girmiyorlar?
Bundan sonra Yüce Allah, itaatkârlar ve isyankârlardan herbirinin, ceza ve karar yurdunda varacakları yeri açıklamak üzere şöyle buyurdu: [13]
6. Yahudi, hristiyan ve putperestlerden, Kur'ân'ı ve Hz. Muhammed (a.s)'in peygamber­liğini yalanlayanlar var ya, işte kıyamet günü onların tamamı, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşinde olacaklardır. Oradan ne çıkarlar, ne de ölürler. işte onlar, mutlak olarak en kötü ve şerli mahluk­lardır. Fahreddin Râzî der ki: Niçin"Ijyiİ' inkâr ettiler" sözü fiil ile Müşrikler" sözü de isim olarak zikredildi? denirse, buna şöyle cevap veri­riz: Bu, Ehl-i kitabın, işin başında kâfir olmadıklarına dikkat çekmek için­dir. Çünkü onlar Tevrat ve İncîl'i tasdik eden ve Hz. Muhammed (a.s)'in gönderileceğini ikrar eden kimselerdi. Hz. Muhammed (a.s) peygamber o-larak gönderilince onu inkâr ettiler. Müşriklerin durumu böyle değildir. Çünkü onlar putperestlik, kıyamet ve haşri inkâr atmosferi üzere doğdular. âyeti, hasr ifade eder. Yani, onlar hırsızlardan daha kötüdür. Çünkü, Allah'ın kitabından, Hz. Peygamber (a.s)'in vasıflarını anlatan âyet­leri çaldılar. Yol kesicilerden de daha kötüdürler. Çünkü onlar, hakka giden yolu insanlara kapatıp o yolu kestiler.[14]
Yüce Allah, bedbahtların varacağı yeri anlattıktan sonra, mutluların varacağı yeri anlatmak üzere şöyle buyurdu:[15]
7. Hem İman eden hem de salih amel işleyen mü'minlere gelince, işte onlar, Allah'ın yarattığı mahlukâtın en hayırlılarıdır. [16]
8. Önceden gönderdikleri iman ve iyi amellerine karşılık âhirette onlara verilecek mükâfat, köşk­lerinin altından cennet ırmaklarının aktığı ikamet cennetleridir.
Orada ebediyyen kalacaklar, ne ölecekler, ne de oradan çıkacaklardır. Onlar tükenip bitmeyen daimî nimetler içindedirler, Dünyada yaptıkları sâlih ameller ve itaatlar sebebiyle Allah onlardan razı olmuştur. Allah'ın kendilerine lütfettiği ikramlar ve hayırlar sebebiyle de onlar Rablerinden razı olmuşlardır, Bu güzel karşılık ve mükâfat, Allah'tan korkup sakınan ve mevlâsına isyandan kaçınan kimse içindir. [17]

Edebi Sanatlar

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Yüce Allah, "Onlara delil gelinceye kadar" âyetini "Allah tarafından gönderilmiş peygamber, terte­miz sahifeleri okumaktadır." âyeti ile açıklamıştır ki bu, icmalden sonra tafsildir.
2. arasında tıbâk sanatı vardır.
3. "Tertemiz sahifeleri okuyor" âyetinde istiâre-i tasrî-
hiyye vardır. Burada "Tertemiz" kelimesi müsteâr olarak kullanıl­mıştır. Çünkü sahifelerin bâtıldan uzak oluşu pisliklerden temizlenmesine benzetilmiştir.
4. "Ehl-i kitaptan kâfir olanlar var ya" âyeti ile. "İman edip sâlih amel işleyenler var ya" âyeti arasında mukabele sanatı vardır. Bu mukabele, itaatkârların nimeti ile is­yankârların azabı arasındadır.
5. ve benzeri âyet.sonlarında birbirine
uygunluk vardır. Bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır. [18]

Bir Uyarı:

İhlas, ibadetin özüdür. Kudsî hadiste şöyle bildirilmiştir: "Ortağa en çok ihtiyaç hissetmeyen benim. Kim başkasını bana ortak koştuğu bir amel işlerse, onu ve şirkini başbaşa bırakırım"[19]
Alimler amelleri üç kısma ayırmışlardır. Bunlar "yapılması emredi­lenler", "yapılması yasaklananlar" ve "yapılması mubah olanlaradır. Yapıl­ması emredilenlerde ihlâs, o işleri yapanın, maksadının Allah rızası olma­sıdır. Niyet, Allah rızasından başka bir şey ise,-o iş sırf riya Olup kabul edil­memiştir. Yapılmasr yasaklananlara gelince, kişi niyetsiz olarak o işi yap­mazsa, onun sorumluluğundan kurtulmuş olur. Ancak yapmadığı için bir ecir elde edemez. Allah rızasını elde etme niyetiyle bırakırsa, bıraktığın­dan dolayı sevap alır. Yeme, uyuma, cima ve benzeri mubah işlere gelince, bunları niyetsiz yaparsa, bu sebeple herhangi bir sevap elde edemez. Allah rızasını arama niyetiyle yaparsa bunlardan dolayı sevap alir. Çünkü, her mubah iş ile Allah'ın rızasını kazanmak niyet edildiğinde, ö işin, Allah'a bir yakınlık vesilesi olması mümkündür. İbadet yapmak için kuvvetli ol­mak niyetiyle yemek ve haramdan korunmak niyetiyle cima etmek böyle­dir.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Beyyine Sûresi"nin tefsiri bitti. [20]


[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/379.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/381
[3] Sûre, onların hangi şeyden ayrılmadıklarını anlatmadı; bu bilinen bir şeydir. Zira maksat, içinde bulundukları inkâr ve sapıklıktır. Hz. Peygamber (a.s) onlara Kur'ân-ı Kerîm'i getirmiş, sapıklıklarını, şirklerini ve içinde
bulundukları cahilliklerini açıklamış ve onları imana çağırmıştı. Neticede onlardan inanan inandı, doğru yolu bulan buldu. Allah onları cahillik ve sapıklıktan kurtardı. Hz. Muhammed (a.s) onlara peygamber olarak gönderilmeden önce inkârlarından ayrılmadılar. Bu âyet o iki grup yani müşrikler ve Ehl-i kitaptan inananlar hakkındadır.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/381.
[4] Kurtubî, 29/142
[5] Kurtubi, 29/142
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/381.
[6] Sâvî Haşiyesi, 4/342
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/382.
[8] Âl-iİmrân,3/19
[9] Ebussuûd, 5/277
[10] Teshil, 4/212
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/382.
[11] Tevbe sûresi, 9/31
[12] Sâvî Hâsivesi, 4/343
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/382-383.
[14] Tefsir-i Kebir. 31/49
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/383.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/383.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/383.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/384.
[19] Müslim, Zühd, 46; İbn Mâce, Zühd, 21
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/384.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder