ŞEMS SÛRESİ
. 4
ŞEMS SÛRESİ
Mekke'de inmiştir, 15
âyettir.
Takdim
Şems sûresi Mekke'de inmiştir. Bu
sûre, başlıca şu iki konuyu ele alır:
1. İnsan nefsi
ve Allah'ın onu hayır, şer, hidâyet ve dalâlete uygun olarak yaratmış
olması.
2. Semûd kavmi üzerinde
temsîlî olarak anlatılan taşkınlık. Semûd
kavmi, Allah'ın devesini öldürmüşler, Allah da onları helak edip yok
etmişti.
Bu mübarek sûre, Allah'ın yedi
mahlûkuna yeminle başlar. Yüce Allah güneşe ve onun yayılan aydınlığına,
güneşin ardından, doğan aya, sonra aydınlığı ile gecenin karanlığını sürüp
götüren gündüze, karanlığı ile varlıkları örten geceye, sonra direksiz olarak
sapa sağlam göğü bina eden güçlü Allah'a, yere ve onu donmuş su üzerine yayana,
Yüce Allah'ın olgunluklarla mükemmelleştirip faziletlerle süslediği insan
nefsine yemin etti. Yüce Allah, insanın, Allah'ın emir ve yasaklarına uyduğu
takdirde başarı ve kurtuluşa ereceğine; azgınlık ve taşkınlık yaptığı takdirde
bedbahtlığa ve hüsrana uğrayacağına dair bu varlıklara yemin
etti.
Bundan sonra Yüce Allah, Salih
Peygamber (a.s.)'in kavmi Semûd'un kıssasını anlatır.
Semûd kavmi, peygamberlerini yalanlamış, yeryüzünde
azgınlık ve taşkınlıkta bulunmuşlar ve Yüce Allah'ın, peygamberi Salih (a.s)
için bir mucize olarak yalın kayadan yarattığı deveyi öldürmüşlerdi. Bu kıssada
aynı zamanda, Semûd kavminin o korkunç helak ediliş
olayı anlatılır. Bu olay, ibret alacak olanlar için ibret olarak kalmıştır. Bu,
Allah'ın peygamberlerini yalanlayan her kâfir için bir
örnektir.
Bu mübarek sûre, Yüce Allah'ın,
onları helak etmenin sonuç ve akıbetinden korkmadığını bildirerek sona erer.
Çünkü O, "yaptıklarından mesul değil, insanlar ise mesuldürler"[1]
[2]
Bismillâhirrahmânarrahîm
I, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10. Güneşe ve kuşluk vaktin-deki aydınlığına, güneşi takip
ettiğinde aya, karanlığı giderdiğinde
gündüze, varlıkları örttüğünde
geceye, gökyüzüne ve onu bina edene, yere ve onu düzlük yapana, kişiye
ve onu düzgün biçimde şekillendirene, sonra ona kötülük duygusunu da, sakınıp
iyi olmayı da ilham edene yemin ederim ki, nefsini kötülüklerden arındıran
kurtuluşa ermiş, onu kötülüklere daldıran da ziyan
etmiştir.
11, 12, 13, 14, 15. Semûd kavmi azgınlığı
yüzünden yalanladı. Çünkü onların en azgını deveyi kesmek için atıldı. Allah'ın Resulü onlara "Allah'ın devesine ve
onun suyuna dikkat edin" dedi. Derhal onu yalanladılar ve deveyi kestiler. Bunun
üzerine Rableri günahları sebebiyle onları yok etti ve hepsini cezalandırdı.
(Allah bu şekilde azap etmenin) âkibetinden de
korkmaz.
Kelimelerin İzahı
Diihâhâ,
onun ışığı demektir. Duhâ, günün ilk vakitlerinde
güneşin yükseldiği zamandır. Müberred şöyle der: Duhâ, güneşin ışığı, mânâsına gelen kelimesinden
türetilmiştir.[3]
Onu yaydı, döşedi. Cevherî şöyle
der: o gibi, "onu yaydım" manasınadır.[4]
Onu gizledi demektir. Bu kelimenin
aslı, dır. İkinci sin, hafiflik sağlamak için elife
çevrilmiştir.
Helak etti. Demdeme, bir şeyi diğer şey üzerine kapatmaktır. "Kabri
üzerine kapattı" mânâsında, denir. Maksat, azabı üzerlerine kapatmak, yani,
köklerini kazıyacak şekilde onları helak etmektir.
Ukbâhâ, onun
akibeti, sonucu demektir. [5]
Âyetlerin Tefsiri
1. Varlıkları
aydınlatıp karanlığı dağıttığı zaman güneşe ve onun yayılan ışığına yemin
ederim. [6]
2. Güneş
battıktan sonra doğan ve aydınlatıcı olarak etrafa yayılan aya yemin ederim.
Tefsirciler şöyle der: Bu olay ayın ilk yarısında olur. O zaman güneş batınca,
ay doğarak aydınlık saçar ve ona halef olur.
Güneşe yemin etmedeki hikmet şudur:
Âlemdeki varlıklar, güneş battıktan sonra âdeta Ölüler gibi olurlar.
Sabah aydınlığı gelip de güneş doğunca, bir canlılık başlar. Ölü gibi olanlar
canlanır. Kuşluk vakti, iş için dağılırlar. Bu, kıyamet haline benzer. Kuşluk
vaktindeki, bu durum, cennet ehlinin cennete yerleşmesi durumuna benzer. Güneş
ve ay insanların yararlanmaları için yaratılmıştır. Bunlara yemin bunlarda
bulunan büyük yararlara dikkat çekmek içindir.[7]
3. Aydınlığı
ile gecenin karanlığını giderdiği ve ışığı ile o karanlığı açtığı zaman gündüze
yemin ederim. İbn Kesîr şöyle der:" Yeryüzünü
aydınlattığı ve ışığı ile varlıkları ışıklandırdığı zaman..."[8]
4. Karanlığı
ile varlıkları sardığı ve bürüdüğü zaman geceye yemin ederim. Gündüz mahlûkâtı
aydınlatır ve görünür hale getirir. Gece ise, onları örter ve gizler. Sâvî şöyle der: Yüce Allah, âyet sonlarındaki uygunluktan
dolayı, geçmiş zaman kipiyle demeyip, geniş zaman kipiyle buyurdu.[9]
5. Göğe ve onu
bina edene yemin olsun. Yani göğe ve bina edip direksiz olarak sapasağlam yapan
yüce kudretliye yemin derim. Tefsirciler şöyle der: Buradaki edatı, mânâsında isnı-i
mev-iûldür, Yani, göğe ve
onu bina eden şahsa yemin ederim. Maksat, Âlem-erin Rabbi olan Allah'tır.
Nitekim daha sonra gelen, "Sonra ona, kötülük iuygusunu da, sakınıp iyi olma duygusunu da ilham etti"
mealindeki âyet :mna delildir. Yüce Allah sanki şöyle
buyurmuştur: Göğü bina eden, şanı üce, güçlü Allah'a
yemin ederim. Göğün bina edilip sağlamlaştırılması 'nun varlığını ve gücünün mükemmelliğini gösterir. [10]
6. Yere ve onu
her taraftan yayan ve uzatan, insanların e hayvanların yaşamasına uygun hale
getirene yemin ederim. Tefsircilerin le dediği gibi,
yerin bu şekilde yayılmış olması, yuvarlak olmasına zıt debidir. Zira bu
âyetten maksat, yeryüzünün geniş; insanların yaşamasına, kip biçmeye ve ziraata
elverişli hale getirildiğinin bir nimet olduğunu bilirmektir.[11]
7. İnsan
nefsine ve onu meydana getirip yaratana ve onu )lgunlaşmaya istidatlı kılana yemin ederim. Bu, onun
uzuvlarını düzgün apmak, zahirî ve bâtını kuvvetlerini
dengelemekle olur. Onun mükemmel-iğini tamamlayan unsurlardan biri de, Yüce
Allah'ın, ona, hayrı ve şerri, yi ve kötüyü birbirinden ayırmayı sağlayan aklı bağışlamasıdır. Bunun cindir ki Yüce
Allah şöyle buyurdu: [12]
8. Kötü ile
iyiyi, doğruluk ile sapıklığı birbirinden lyıracak
özellik ve ölçüyü ona öğretti. İbn Abbâs şöyle der: Allah hayrı ve erri, itaat ve isyanı ona açıkladı. Yapacağı ve sakınacağı şeyleri ona iğretti. Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, gücünün
büyüklüğünü ve tek ilah lduğunu göstermek için şu yedi
şeye yani güneş, ay, gece, gündüz, gök, yer e insan nefsine yemin etti. Bu
yeminle aynı zamanda bu yedi şeyin birçok aydası
olduğuna, büyük yararlan bulunduğuna ve bunların mutlaka bir ya-atıcısmın, hareketlerini idare
eden birinin olduğuna işaret etti. Fahreddin lâzî şöyle der: Güneş duyu organları ile hissedilen
varlıkların en büyüğü lduğu için, Yüce Allah onu,
büyüklüğünü gösteren dört vasfı ile birlikte nlattı.
Sonra kendi mukaddes zatını anlatarak onu üç sıfatla niteledi ki kıl, Yüce
Allah'a yaraşır bir şekilde onun büyüklük ve azametini kavrama erefine nail olsun. Bu, aklı, görünen şu maddi âlemin
çukurundan, Yüce Allah'ın büyüklüğünün uçsuz bucaksız zirvesine çekme yoludur.[13]
9. Bu, yedi
şeye yapılan yeminlerin cevabıdır. Yani,Allah'a itaat ederek nefsini temizleyen
ve onu isyan ve günah kirinden arındıran, kesinlikle kurtulmuştur. [14]
10. "ve isvâm nefsmi nakîr kılan ve onu helak yerlerine götüren ziyan ve
kayıptadır. Çünkü kim nefsinin arzularına uyar, mevlâsının emrine isyan ederse, akıllılar zümersinden çıkmış, ahmak câhiller zümresine katılmış
olur.
Bundan sonra Yüce Allah, azgınlık
ve taşkınlık ederek nefsini inkâr ve isyan kirinden temizlemeyen kimse için
Salih (a.s)'in kavmi Semûd'u misal getirerek
anlattı: [15]
11. Semûd kavmi, taşkınlıkları yüzünden peygamberlerini
yalanladı. [16]
12. Hani,
kavmin en bedbahtı, deveyi öldürmek üzere hızla ve şevk ile gitmişti. İbn Kesîr şöyle der: Bu şahıs, Yüce Allah'ın hakkında meâlen, "Arkadaşlarını çağırdılar, o da kılıcını çekti ve
deveyi kesti"[17]
buyurduğu Kudar b. Sâliftir.
Kudar, kavmi içersinde, güçlü, şerefli ve sözü
dinlenen bir reis idi. Kabilesinin en bedbahtı idi.[18]
13. Allah'ın
Rasûlü Salih (a.s) onlara dedi ki: Allah'ın devesine
kötülük yapmaktan sakının. Su içme nöbetinden engellemekten de sakının. Nitekim
Yüce Allah meâlen, "Onun bir su içme hakkı vardır,
belli bir günün içme hakkı da sizindir"[19] buyurmuştur.
[20]
14.
Peygamberleri Salih (a.s.)'i yalanlayıp ikâzına aldırış etmeyerek deveyi
öldürdüler. Suç işlemeleri ve taşkınlıkta bulunmaları yüzünden Allah onların
tümünü yok etti. Hâzin şöyle der: Kökünü kazıyacak şekilde yok etmektir. Yani,
Allah onların üzerine azabı o şekilde kapattı ki hiçbiri kurtulamadı.[21]
Yüce Allah küçük, büyük, zengin, fakir hiçbiri kurtulmaksızm bütün kabile mensuplarını aynı şekilde
cezalandırdı. [22]
15. Yüce Allah,
liderlerin ve kralların yaptıklarının akıbetinden korktukları gibi onları yok
etmesinin âkibetinden korkmaz. Zira O, yaptığından
sorumlu tutulmaz. [23]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda
özetliyoruz:
1. ile arasında
tıbâk vardır.
2. "Gecenin
karanlığını giderdiği zaman gündüze yemin ederim" ile "Varlıkları örttüğünde
geceye yemin ederim" arasında latif bir mukabele vardır. Aynı şekilde " Nefsini
arındıran mutlaka kurtuluşa ermiştir" ile "Onu alçaltan da hüsrana uğramıştır"
arasında mukabele vardır. Tıbâk ve mukabele
sanatlarından herbiri, güzelleştirici edebî
sanatlardandır.
3. "Allah'ın
devesi" şeklindeki isim tamlaması, devenin değerli ve şerefli bir varlık
olduğunu göstermek içindir. Onun değerli bir varlık olduğunu göstermek İçin,
"Allah'ın devesi" denilmiştir. Çünkü bu deve, Salih (a.s)'in bir mucizesi
olarak sağır bir kayadan çıkmıştır.
4. "Günahları
yüzünden Rableri onları yok etti" âyeti, korkutma ve ürpertme ifade eder. Çünkü,
helak etme işini bu kelime ile anlatmak azabın korkunçluğunu
gösterir.
5. Âyet
sonlarında seci1 murassa' vardır. Bu sanat, bu mübarek sûrede açıkça
görülmektedir.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Şems
Sûresi"nin tefsiri bitti. [24]
[1] Enbiyâ sûresi, 21/23
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/323.
[3] Rûhu'l-meânî, 30/140
[4] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/644
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/325.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/325.
[7] Sâvî Haşiyesi,
4/323
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/325.
[8] Muhtasar-ı İbin Kesîr,
3/644
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/325.
[9] Sâvî Haşiyesi,
4/321
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/325.
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/325-326.
[11] Yeryüzünün yuvarlaklığının isbatı konusunda tefsircilerin görüşleri için bkn. Lukman suresi
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/326.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/326.
[13] Tefsir-i Kebir, 31/190
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/326.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/326-327.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327.
[17] Kamer sûresi, 51/29
[18] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/645
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/327.
[19] Şuarâ sûresi,
26/155
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327.
[21] Hâzin, 4/252
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327.
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327.
[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/327-328.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder