A'LÂ SÛRESİ
4
A'LÂ SÛRESİ
Mekke'de mraiş,;19 â
Takdim
A'lâ sûresi
Mekke'de inen sûrelerdendir. Bu sûre özetle aşağıdaki konuları ele
alır.
1. Allah'ın
Yüce zâtı ve bazı sıfatları ile Onun birliğini ve kudretini gösteren
deliller..
2. Vahiy ve son
peygambere indirilmiş olan Kur'ân ile ve onun, Peygamber (a.s.) tarafından
ezberlenmesinin kolay hale getirilmesi.
3. Kalpleri
diri olanların faydalanacağı, mutlu ve imanlı kişilerin istifade edeceği güzel
nasihat.
Bu mübarek sûre, Allah'ı noksan
sıfatlardan tenzih ederek başlar. O, yaratıp güzelleştiren, güzel şekil veren,
kullara rahmet olsun diye bitki ve yeşilliği çıkarandır: "Yaratıp düzene koyan,
planlayıp yol gösteren, yeşil otu çıkaran.., Yüce Rabbinin adını teşbih
et."
Daha sonra sûre vahiy ve Kur'ân'dan bahseder ve bu Yüce Kur'ân'ı. asla unutmayacak şekilde Peygamber (a.s.)'e
ezberleteceğini ve onun ezberlenmesini Peygambere (s.a.v.) kolaylaştıracağını
müjdeliyerek onu rahatlatır: "Sana Kur'ân'ı okutacağız da artık Allah'ın dilediği hariç, sen
onu unutmayacaksın. Allah açık ve gizli olanı bilir."
Daha sonra sûre, nurundan mü'minlerin yararlandığı ve takva sahiplerinin,
hidayetinden öğüt aldığı bu Kur'ân'la Öğüt vermeyi
emreder: "Eğer öğüt fayda verirse, öğüt ver. Allah'tan korkan öğütten
yararlanacak. En büyük bedbaht ise, öğütten kaçınır."
Sûre, nefsini günahlardan
temizleyen ve iyi amellerle arındıran kimselerin kurtuluşa ereceğini
açıklayarak sona erer: "Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden kimse
şüphesiz kurtuluşa ermiştir..." [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
Yaratıp düzene koyan, plânlayıp yol gösteren, yeşil otu çıkarıp sonra da onu
siyah çerçöpe çeviren Yüce Rabbinin adını teşbih et.
6, 7. Sana
(Kur'ân'ı) okutacağız, da artık Allah'ın dilediği
hâriç, sen onu hiç unutmayacaksın. Şüphesiz Allah, açığı ve gizleneni
bilir.
8, 9. Seni en
kolaya muvaffak kılacağız. O halde eğer öğüt fayda verirse öğüt
ver.
10, 11, 12, 13.
(Allah'tan) korkan öğütten yararlanacak. En büyük ateşe girecek olan kötü kimse
ise öğütten kaçınır. Sonra o, ateşte ne ölür ne de yaşar.
14, 15, 16, 17, 18, 19. Temizlenen, Rabbinin adını anıp O'na kulluk eden kimse
mutlaka kurtuluşa ermiştir. Fakat siz âhiret daha
hayırlı ve daha devamlı olduğu halde dünya hayatını tercih ediyorsunuz.
Şüphesiz bunlar, ilk sahifelerde İbrahim ve Musa'nın
sahifelerinde de vardır.
Kelimelerin İzahı
Ğusa, selin
vadi kenarına attığı çerçöp, kağıt ve bitki gibi
şeylerdir.
Ahvâ, siyah
demektir. Bu kelime, siyahlık veya esmerlik anlamına gelen kelimesinden
alınmıştır.
Girer ve sıcağına katlanır. "Onu
ateşe soktum ve ateşin, sıcağını ona tattırdım" mânâsına, denir. [2]
Âyetlerin Tefsiri
1. Ey
Peygamber! Yüce Rabbini noksan sıfatlardan; zalimlerin söylediği, o'na layık
olmayan noksan ve çirkin şeylerden uzak tut. Hadiste şöyle gelmiştir: Rasulullah (s.a.v) bu âyeti okuduğu zaman Yüce Rabbimi
noksan sıfatlardan uzak tutarım" derdi.[3]
Bundan sonra Allah, yüce
sıfatlarından bazılarını, engin kudretinin tezahürlerini, birliğini ve
olgunluğunu gösteren delillerden bir kısmım anlattı: [4]
2. O, bütün
mahlûkâtı yaratandır. Sonra da onların yaratılışını sağlamlaştıran ve en güzel
şekil ve biçimi verendir. Ebû Hayyân şöyle der: O her şeyi yaratan
ve düzene koyandır.
Öyle ki, hiçbir şeyde uyumsuzluk yoktur. Aksine her şey,
bilen ve hikmet sahibi birinden meydana geldiğini göstersin diye, sağlam ve
muhkem bir şekilde uyumludur.[5]
3. O, akılların
ve idraklerin kavramayacağı bir şekilde her şeyin özellik ve meziyetlerini
takdir eden, onlara yerleştirdiği şeylerden yararlanma yolunu insana gösteren
ve otlaklara gitme duygusunu hayvanlara verendir. Bitkilerde bulunan
özelliklen, madenlerdeki meziyet ve yararları, insanın bitkilerden yararlı
ilaçlar çıkarabildiğini, top ve uçak yapımında madenleri kullanabildiğini bir
düşünsen, Mutlak Kadir Yüce Allah'ın hikmetini anlarsın. Eğer Allah teâlâ'mn takdiri ve yol göstermesi olmasaydı, mutlaka biz
de diğer hayvanlar gibi karanlıklarda şaşkın şaşkın
dolaşırdık. Tefsirciler şöyle der: Yüce
Allah umum ifade etmesi için, "Takdir etti ve yol gösterdi" fillerinin
(mefûlünü) zikretmedi. Yani her yaratık ve hayvan için elverişli olanı takdir
etti ve bunu ona gösterdi, ondan yararlanma yolunu da tarif etti.[6]
4. O,
hayvanların otladığı kuru ve yeşil otları bitirendir. [7]
5. O, daha önce
yeşil ve parlak olduğu halde otları karartan ve çürük hale getirendir. Otlar
kurduktan sonra onlarda faydalar bulunduğu gayet açıktır. Çünkü ot bu haliyle,
birçok hayvan için iyi bir yiyecektir. Her şeyi sağlam bir şekilde yaratan,
"Her şeye varlık ve özelliğini veren sonra da yolunu gösteren"[8]
Yüce Allah noksan sıfatlardan münezzehtir.
Yüce Allah birliğini ve gücünü
gösteren delilleri anlattıktan sonra, Peygamberine (s.a.v.) olan lütuf ve
ihsanını anlatmak üzere şöyle buyurdu: [9]
6. Ey
Peygamber! Bu Yüce Kur'ân'ı sana okutacağız ve sen onu
ezberleyecek, unutmayacaksın. [10]
7. Ancak,
Allah'ın neshetmek istediği hariç. Onu unutursun. Bu
âyette Hz. Peygamber (a.s.)'in bir mucizesi vardır.
Çünkü o okuma yazma bilmeyen bir ümmî idi. Buna rağmen Cebrail (a.s.)'in
kendisine okuttuğunu unutmazdı. Ders görmeden ve tekrarlamadan bu Yüce Kitabı
ezberlemesi ve asla unutmaması, onun peygamberliğinin doğruluğunu gösteren en
büyük delillerdendir. İbn Kesîr şöyle der: Bu, Yüce
Allah'ın, peygamberine, Kur'ân'ı unutmayacağı şekilde
okutacağına dair verdiği bir haber ve vaaddir.[11]
Yüce Allah kulların açıkça yaptıkları ve gizledikleri söz ve fiilleri bilir. Ne
yerde ne de gökte hiçbir şey O'na gizli kalmaz. [12]
8. Seni, son
derece kolay olan bu Yüce Şeriatı uygulamaya muvaffak kılacağız. Bu şeriat,
semavî şeriatların en kolayıdır yani İslam Şeriatıdır. [13]
9. Ey
Peygamber! Bu Kur'ân'la, öğüt ve hatırlatmanın fayda
vereceği şekilde nasihatta bulun. Yüce Allah'ın bu
sözü, "Tehdidimden korkanlara Kur'ân'la, öğüt ver"[14]
mealindeki âyetine benzer. İbn Kesîr şöyle der:
Buradan ilmi yayma hususunda nasıl davranılacağı öğrenilmektedir. Dolayisıyle ilim ehli, ilmi, ehil olmayan kimselere
vermesin. Nitekim Hz. Ali (r.a.) şöyle buyurmuştur:
"Sen, herhangi bir topluluğa, akıllarının ermediği bir hadisi söylersen, bu
onların bazıları için fitneden başka bir şey olmaz." Bir defasında da Hz. Ali (r.a.) şöyle demiştir:"İnsanlara anlayacakları şeyi
söyleyin. Allah ve Rasulünün yalanlanmasını ister
misiniz?"[15]
10. "Yüce
Allah'tan korkanlar, bu Öğüt ve hatırlatmadan faydalanacaktır. [16]
11. Son derece
bedbaht olan kâfirler, bu öğüdü reddeder ve onu kabulden uzak durur. [17]
12. O, alevli,
korkunç ve büyük cehennem ateşine girecek olandır. Hasan Basrî der ki: "Büyük ateş", âhiret
ateşidir. "Küçük ateş" ise dünya ateşidir.[18]
13. O bedbaht
kâfir orada ne ölüp rahata kavuşur, ne de iyi bir hayat yaşar. Aksine o azap ve
bedbahtlık içersinde sürekli kalacaktır.[19]
14. İman etmek
suretiyle kendini temizleyen ve sırf Allah için amel eden kurtuluşa
ermiştir. [20]
15. Rabbinin
büyüklük ve yüceliğini anan O'na boyun eğerek ve emrine sarılmak için ibadet
eden kurtulmuştur.[21]
16. Ey
insanlar! Ama siz, bu geçici hayatı devamlı olan âhiret hayatına tercih ediyor; bunun için uğraşıp âhireti unutuyorsunuz. [22]
17. Oysa ki
âhiret, dünyadan daha iyi ve ebedîdir. Çünkü dünya
geçici, âhiret ise ebedîdir. Ebedî olan ise, geçici
olandan daha iyidir. Akıllı bir kimse, geçici olanı ebedî olana nasıl tercih
eder? Aldanma yurduna önem verip devamlılık ve ebedîlik yurduna nasıl önem
vermez? İbn Mes'ûd bu âyeti
okuyarak arkadaşlarına şöyle dedi: Dünya hayatım niçin âhirete tercih ettik biliyor musunuz?"Arkadaşları: "Hayır"
dediler. İbn Mes'ûd dedi
ki:"Zira dünya yiyecekleri, içecekleri, kadınları, zevkleri ve güzellikleri ile
hemen takdim edilip bize verildi. Âhiret ise bizden
uzak tutularak bize gösterilmedi. Dolayısıyle biz,
hemen verileni tercih ettik, daha sonra verilecek olanı bıraktık."[23]
18, 19. Bu
sûrede anlatılan bu öğütler İbrahim (a.s.) ile Mûsâ (a.s.)'ya indirilen eski sahifelerde
vardır. Bu öğütler bütün semavî dinlerde bulunan ve bu Yüce Kur'ân'ın yazdığı gibi, semavî kitapların yazdığı
şeylerdendir. [24]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. ölmez, ile
yaşamaz, arasında tıbâk vardır. Aynı şekilde açık olan, ile gizli olan, arasında da tıbâk vardır.
2.
kolaylaştırırız, ile kolay, ve öğüt ver, ile öğüt, arasında cinâs-ı iştikak
vardır.
3. "Korkan öğüt
alacak" ile "Bedbaht ondan uzak duracak" arasında mukabele
vardır.
4. "Yarattı ve
düzene koydu" ve "Takdir etti ve yol gösterdi" fiillerinde, umûm ifade etmesi
için mefûl zikredilmemi ştir. Çünkü maksat, "Her şeyi
yarattı ve düzene koydu. Her şeyi takdir etti ve ona yolunu gösterdi"
şeklindedir.
5. gibi âyet
sonlarında, sec'-i gayr-i mütekellif vardır. Bu Kur'ân'da
çoktur. Bu güzelleştirici edebî sanatlardandır.[25]
Bir Uyarı
"Mûsâ (a.s)'nm sahifeleri" Tevrat'ın dışında
olan sahifelerdir. Hadiste belirtildiğine göre Mûsâ
(a.s.)'ya on sahife verilmiş
olup bunların tamamı ibret ve nasihattir. Ebû Zerr (r.a.) şöyle der: Rasulullah
(s.a.v)'a, "Musa'nın sahifeleri nedir?" diye sordum.
"Hepsi de şu şekilde ibrettir." buyurdu: "Ö-leceğini
kesin olarak bilen, nasıl sevinir, şaşarım. Cehenneme kesin olarak inanan kimse,
nasıl bitkin düşecek şekilde çalışır, şaşarım. Kesin olarak hesap vereceğine
inanıp da çalışmayan kimseye şaşarım!!"
Yüce Allah'ın yardımıyle "A'lâ Sûresi"nin
tefsiri bitti. [26]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/283.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/285.
[3] Ahmed b. Hanbel, I, 232
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/285.
[5] Bahr,
8/458
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/285.
[6] Rûhu'l-meânî, 30/104; Teshîl, 4/193
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/285.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/285.
[8] Tâhâ sûresi,
20/50
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/285-286.
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/286.
[11] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/630
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/286.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/286.
[14] Kâf sûresi,
50/45
[15] Muhtasar-i İbn Kesîr,
3/630
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/286.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/286.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/286-287.
[18] Bahr,
8/459
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/287.
[19] Taberî der ki: Araplar bir
kimsenin aşın derecede sıkıntıya düştüğünü anlatırken, "O ne diridir, ne de Ölü"
derler. Yüce Allah da onlara bildikleri tabirle hitap etti. Taberî, 30/99
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/287.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/287.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/287.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/287.
[23] Hâzin, 4/236
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/287.
[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/287.
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/287-288.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/288.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder