TİN SURESİ
. 3
TİN SURESİ
Mekke'de inmiştir, 8
âyettir.
Takdim
Tîn sûresi Mekke'de inmiş olup şu
iki meşhur konuyu ele alır:
1. Yüce
Allah'ın insan nevini değerli kılması.
2. Hesap ve
cezaya inanma.
Bu mübarek sûre, Yüce Allah'ın
insanı değerli kıldığına, onu eşsiz ve en güzel bir şekilde yarattığına dâir
mukaddes ve şerefli yerlere yeminle başlar. Bu yerler, içlerinde Yüce Allah'ın,
peygamberlerine vahy indirmekle üstün kıldığı Beyt-i Makdîs, Tûr Dağı ve Mekke-i
Mükerreme'dir. İnsan, Rabbinin nimetine şükretmediği
takdirde cehennemin en alt tabakalarına gönderilecektir. "Tîn'e, Zeytin'e, Tûr-ı
Sina'ya ve şu emin beldeye yemin ederim ki..."
Sûre, insanı en güzel ve mükemmel
bir şekilde yaratmasında Alemlerin Rabbinin gücünü gösteren engin delillerden
sonra, kafirin, hâlâ öldükten sonra dirilmeyi ve haşri inkârını kınar: "And olsun
biz insanı en güzel bir biçimde yarattık. Sonra onu, aşağıların aşağısına
gönderdik"
Sûre mü'minlere sevap vermek ve kâfirleri cezalandırmak suretiyle
adaletle muamele edeceğini açıklayarak sona erer: "Artık hangi düşünce sana dini
yalanlatır? Allah, hâkimler hâkîmi değil midir?"
Bu âyetlerde hesabın varlığı
anlatılmakta ve âhiret hayatı isbat edilmektedir. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
încir'e, Zeytine, Tûr-ı Sînâ'ya ve şu e-min beldeye
yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde yarattık. Sonra onu aşağıların
aşağısına gönderdik.
6. Fakat îman
edip sâlih amel işleyenler hariç. Onlar için
eksilmeyen devamlı bir ecir vardır.
7. Artık bundan
sonra, (ey insan,) sana dîni yalanlatan nedir?
8. Allah,
hâkimler hâkimi değil midir?
Kelimelerin İzahı
Tûr-u Sînîn, üzerinde Allah'ın
Hz. Mûsâ (a.s.) ile konuştu^ Tûr Dağı'dır. Sinîn,
bereketli demektir.
Takvim, doğrultmak demektir.
"Ağacı düzeltip doğrulttu" demektir, "Zaman onu dengeli, iyi görüşlü ve akıllı
kıldı" mânâsına
denir.
Memnun, kesilen yani tükenen. Dîn,
ceza demektir. "Karşılığını verdi" anlamına gelen iilinden türemiştir. "Yaptığın gibi sana karşılığı verilir"
mânâsına gelen hadisinde de bu mânâda kullanılmıştır. [2]
Ayetlerin Tefsiri
1. Bu bir
yemindir. Yani, incir'e ve zeytin'e yemin ederim. Yüce Allah, bereketli
oldukları ve çok yararları bulunduğu için bunlara yemin etti. İbn Abbâs şöyle der: Bu, yediğiniz
incir ve sıkıp yağ çıkardığınız zeytininizdir.[3]
İkrime'de şöyle der: "Yüce Allah incir ve zeytinin
bittiği yerlere yemin etti. Çünkü incir Dımaşk'ta,
Zeytin de Beyt-i Makdis'te
çok olur"[4]
Bu mânâ daha açıktır. Yüce Allah'ın, mekan isimlerini yani Tûr Dağı ve Emin
Belde'yi bunların üzerine atfetmesi bunu göstermektedir. Böylece bu yemin,
Allah'ın, vahy ve semavî emirlerle şereflendirdiği
mukaddes yerlere yapılmış bir yemin olur. [5]
2. Bereketli
dağa da yemin ederim. Bu, üzerinde Allah'ın Mûsâ (a.s.) ile konuştuğu, çok
ağaçlı, güzel ve bereketli Tûr-ı Sînâ dağıdır. Hâzin der ki: "Tûr Dağı güzel ve
bereketli olduğu için, Sînîn ve Seynâ sıfatları ile nitelenerek ona "Tûr-ı Sînîn"
denilmiştir. Meyveli ağaçlan olan her dağa Sînîn ve Seynâ denir."[6]
3. İçine
girenlerin canları ve mallan konusunda emin olduğu bu emin beldeye yani Mekke-i
Mürerreme'ye yemin ederim. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Çevrelerinden insanlar kapılıp götürülürken, bizim
(orayı) güven içinde kudsi bir yer yaptığımızı
görmediler mi?"[7]
buyurmuştur. Âlûsî şöyle der: Bunlar, birçok
müfessirin görüşüne göre, şerefli ve bereketli yerlere yapılmış yeminlerdir.
Emin beldeden maksat, tartışmasız bir şekilde Mekke-i Mükerreme'dir. Allah onu korusun. Tûr-ı Sînîn ise, üzerinde
Yüce Allah'ın Mûsâ (a.s.) ile, konuştuğu dağdır. Buna Tur-ı Seynâ da denir. İncir ve zeytine gelince, Katâde'den rivayet edildiğine göre bunlar, biri Dımeşk'ta diğeri Beyt-i Makdis'te iki dağdır. İncir ve zeytin'den, bunların
yetiştiği yerler kastedilmiştir. Bazılarına göre de bunlardan maksat, bildiğimiz
iki ağaçtır. Bu, İbn Abbâs
ve Mücâhid'in görüşüdür. Bu şeylere yeminden maksat, o
bereketli yerlerin şerefli olduğunu ve peygamberlerin gönderilmesi ile orada
ortaya çıkan hayır ve bereketi açıklamaktır.[8]
İbn Ke-sîr şöyle der: Bazı âlimler, bunların üç yer olduğu kanaatma varmışlardır. Bunların her birinde Yüce Allah,
büyük şeriatlar getiren azim sahiplerinden bir peygamber göndermiştir.
Birincisi, incir ve zeytinin yetiştiği yer olan Beyt-i
Makdis'tir ki, Yüce Allah burada İsa'yı (a.s.)
göndermiştir. İkincisi, Tûr-i Sînîn yani Tûr-ı Seynâ'dır. Yüce Allah burada Mûsâ (a.s.) ile konuşmuştur.
Üçüncüsü ise, içine girenlerin emin olduğu Beled-i
Emîn'dir.
Burası, Allah'ın Hz. Muhammed (a.s.)'i peygamber olarak gönderdiği yerdir.
Tevrat'ın sonunda bu üç yer şöyle anlatılmıştır: "Yüce Allah, üzerinde Mû-sâ (a.s.) ile konuştuğu Tûr-i Seynâ'dan geldi. Sâîr'den yani îsâ'yı (a.s. ) peygamber
olarak gönderdiği Beyt-i Makdis dağından dünyayı aydınlattı. Farân dağlarından yani, Hz.
Muhammed (a.s.)'i peygamber olarak gönderdiği Mekke dağlarından göründü" Yüce
Allah Tevrat'ta bunları zaman sırasına göre anlattı ve Kur'ân'da da şeref sırasına göre yemin etti. Şöyle ki, önce
şerefliye, sonra ondan daha şerefliye, sonra da her ikisinden daha şerefli olana
yemin etti.[9]
Bu yeminin cevabı şudur: [10]
4. Kuşkusuz biz
insan nevini, en mükemmel ve en güzel sıfatlarla nitelenmiş olarak en güzel
biçimde yarattık. Yani şekli güzel, boyu düzgün, uzuvları birbirine uygun;
bilgi, anlayış, akıl erdirme, iyi ve kötüyü ayırma,
konuşma ve edep sıfatları ile donatılmış olarak yarattık. Mücâhid şöyle der: den maksat, "En güzel biçimde ve eşsiz
bir yaratılışta yarattık " demektir.[11]
5. Kendisini bu
şekilde yaratmamızın gereğini yerine getirmediği için, onun derecesini
aşağıların aşağısına indirdik. Zira o, en güzel biçimde yaratma nimetimize
şükretmedi, kendisine verdiğimiz bu güzel özellikleri bize itaatta kullanmadı. Dolayısıyle
biz de onu, aşağıların aşağısına yani cehenneme indireceğiz. Mücâhid ve Hasan Basrî şöyle der:
Cehennemin en alt tabakasıdır. Dahhâk da şöyle der:
Yani onu ömrün en verimsiz çağma götürürüz ki bu da, gençlikten sonra
ihtiyarlaması, kuvvetli olduktan sonra zayıf düşmesidir.[12]
Âlûsî de der ki: Âyetin akışından, ilk akla gelen,
kâfirin kıyamet günündeki haline ve onun, en güzel ve eşsiz bir şekilde
yaratılmışken, en çirkin ve âdi bir şekilde olacağına işarettir.[13]
6. Ancak hem
iman edip hem de sâlih amel işleyen mü'minler bunun dışındadır. Onlar için, tükenmeyen sürekli
bir mükâfaat yani takva sahiplerinin yurdu olan cennet
vardır. [14]
7. Bu,
üçüncü şahıstan ikinci şahsa dönme üslubuyla insana yapılmış bir
hitaptır. Yani, Ey İnsan! Bu açıklama ve apaçık delillerden sonra, senin
yalanlamana sebep ne? Çünkü insanın bir nut-feden yaratılması ve en güzel ve mükemmel bir biçimde var
edilmesi, Yüce Allah'ın, öldükten sonra diriltme ve hesaba gücü yeteceğini
gösteren en açık delillerdendir. O halde, bu delillerden sonra, hesap gününü
yalanlamaya seni iten nedir? [15]
8. Yaratan ve
en güzel biçimi veren Allah, kullar arasında hükmetme ve haklı ile haksızı ayırma bakımından âdillerin en âdili değil midir? Hadiste
şöyle gelmiştir: Hz. Peygamber (a.s) bu âyeti
okuduğunda, "Evet, ben de buna şahitlik edenlerdenim'[16]
derdi. [17]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda Özetliyoruz:
1. "İncire ve
zeytine yemin ederim" âyetinde mecâz-ı aklî vardır. Burada mahalde bulunan
zikredilmiş, mahal kastedilmiştir. Tercih edilen görüşe göre Yüce Allah incir ve
zeytinle, bunların yetiştiği yer olan
Şam'ı ve Beyt-i Makdis'i
kastetmiştir.
2. En güzel
biçimde" ile "Aşağıların aşağısı" arasında tibâk
vardır.
3. arasında
cinâs-ı iştikak vardır.
4.
"Yalanlamanın sebebi ne?" âyetinde, daha fazla kınama ve azarlama için, üçüncü
şahıstan ikinci şahsa dönüş vardır.
5. Âyetindeki
soru, istifham-ı takriridir.
6. gibi âyet
sonlarında sec'i murassa vardır. En iyisini Allah
bilir. [18]
Bir Nükte
Kurtubî
şöyle anlatıyor: îsâ el-Hâşimî, karısını çok severdi.
Bir gün ona, "Aydan daha güzel değilsen üç talakla boş ol" dedi. Bunun üzerine
karısı: "Sen beni boşadın" diyerek ona karşı örtündü. Dolayısıyle Isâ buna çok üzüldü ve Halîfe Mansûr'a gidip olayı ona anlattı. Halîfe fıkıhcıları çağırıp onlardan fetva sordu. Oradakilerin hepsi
kadının boş olduğunu söylediler. Ancak Ebû Hanîfe'nin ashabından bir adam konuşmadı. Mansûr ona: "Sen niye bir şey söylemiyorsun?" dedi. Adam
dedi ki: «Ey mü'minle-rin
emiri! Yüce Allah, "Kuşkusuz biz insanı en güzel biçimde yarattık" buyuruyor.
Binaenaleyh insandan daha güzel hiçbir şey yoktur.» Mansûr, "doğru söyledin" dedi ve kadını kocasına geri
verdi.
Yüce Allah'ın yardımıyle "Tîn Sûresi" nin
tefsiri bitti. [19]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/355.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/356.
[3] Kurtubî,
19/110
[4] Bahr,
8/489
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/357.
[6] Hâzin, 4/266
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/357.
[7] Ankebût sûresi,
29/67
[8] Rûhu'l-meânî, 30/173 (özetle)
[9] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/654
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/357-358.
[11] Taberî, 30/156
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/358.
[12] Kurtubî,
19/11
[13] Âlusi,
30/176
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/358.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/358.
[16] Tirmîzî, Tefsîr-i Kur'ân, bab,
84
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/359.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder