Tebbet Suresi
. 3
MESED SÜRESİ
Mekke'de inmiştir, 5
âyettir.
Takdim
Mesed sûresi
Mekke'de inmiştir. Buna "Leheb" ve "Tebbet" sûresi de denir. Bu sûre, Allah ve Rasûlünün düşmanı Ebû Leheb'in helakinden bahseder. Ebû
Leheb Hz.
Peygamber'(s.a.v.)e aşın düşmanlık yapar; onun davetini sabote etmek ve
insanların ona iman etmelerine engel olmak için işini gücünü bırakır, onun
peşine düşerdi. Sûre onu, âhirette gireceği ve
kızaracağı tutuşturulmuş bir ateşle tehdit eder. Eşinin de onunla beraber ateşe
gireceğini anlatır ve onun şiddetli Özel bir ateşle cezalandırılacağını
bildirir. Bu azap, daha şiddetli ve herkesin ibret alacağı şekilde cezalandırmak
için, onun boynuna dolanan bir iptir ki, onunla cehenneme doğru
çekilecektir. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
Ebû Leheb'in iki eli
kurusun! Kurudu da. Malı ve kazandıkları ona fayda vermedi. O, alevli bir ateşe
girecek. Odun taşıyıcı olarak ve boynunda hurma lifinden bükümlüş bir ip olduğu halde karısı da (ateşe
girecek.)
Kelimelerin İzahı
Helak olsun. Helak olmak, hüsrana
uğrayıp boşa gitmek demektir, "Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı"[2]
âyetinde de bu mânâda kullanılmıştır. Şâir de,
Yaptıkları yok olup boşa gitsin,
demiştir. Zâte leheb, alevli
demektir. Cîdihâ, gerdanı demektir. İmru'u'I-Kays şöyle
der:
Nice gerdan vardır ki, ceylan
boynu gibidir, çirkin değildir.[3]
Mesed, lif
demektir. Vahidî şöyle der: Arap dilinde mesed, iplik
demektir. Bir kimse ipliği güzelce büktüğünde denir. Geniş zaman mastarı gelir.
Lif veya hurma yaprağından bükülen her şeye mesed
denir.[4]
Nüzul Sebebi
a. Ibn Abbâs'm şöyle dediği rivayet
edilmiştir:
"En yakın akrabalarını uyar"[5]
mealindeki âyet inince Hz. Peygamber (s.a.v) Safa
tepesine çıkarak Kureyş kabilelerine, "Ey Fihroğülları! Ey Adî oğulları! diye seslendi, neticede
toplandılar. Bu toplantıya katılamayanlar, bu haberin ne olduğuna bakması için
adam gönderiyordu. Böylece Kureyş toplanmış oldu.
Amcası Ebû Leheb de geldi.
"Ne var?'" dediler. Hz. Peygamber (a.s.) buyurdu ki:
"Ne dersiniz? Şu vadide atlılar var. Size saldıracak" diye haber versem bana
inanır mısınız?" "Evet" dediler. "Senin yalan söylediğini hiç görmedik" Hz. Peygamber (a.s): "Ben, ancak şiddetli bir azap gelip
çatmadan evvel sizi uyaran biriyim"[6]
buyurdu. Ebû Leheb: Bugün
hemen helak ol, Ey Muhammedi Bizi bunun için mi topladm?" dedi. Bunun üzerine Yüce Allah sûresini indirdi.[7]
b. Târik
el-Muhâribî'nin şöyle dediği rivayet olunur: Ben, Zu'1-Mecâz panayırında iken,
genç bir delikanlıyla karşılaştım. "Ey İnsanlar! Lâilâhe illallah deyin, kurtulun" diyordu. Bir de baktım ki,
arkasından bir adam onu taşlıyor, bacaklarını ve topukların kanatıyordu. Adam da
şöyle diyordu: "Ey İnsanlar! Muhakkak bu yalancıdır, inanmayın" Ben, "Kim bu?"
diye sordum. Dediler ki: "Bu Muhammed'dir, peygamber olduğunu iddia ediyor. Şu
da amcası Ebû Leheb'tir.
Onun yalancı olduğunu iddia ediyor."[8]
Âyetlerin Tefsiri
1. O bedbaht
Ebû Leheb'in iki eli kuruyup
yok olsun. Hüsrana uğrasın, ameli boşa gitsin, oöj
Kurudu da. Zaten yok olmuş ve hüsrana uğramıştır. Birincisi yani fiili beddua,
ikincisi yani haber cümlesidir. Nitekim, "dU Allah
onu yok etsin. Zaten yok oldu" denilir. Tefsirciler şöyle der: Tebab, helake götüren hüsrandır. "Erden maksat da,
sahibidir. Bu, Arab'ın âdetine göre söylenmiş bir
İfadedir. Arap, bir şeyin bir kısmını söyleyerek tümünü ve tamamım kasteder.
Ebû Leheb, Hz. Peygamber (a.s)'in amcası Abduluzza b. Abdulmuttalib'tir.
Karısı Avrâ "Ümmü Cemil"
Ebû Süfyân'ın kız
kardeşidir. İkisi de Hz. Peygamber (a.s.)' e karşı
aşırı düşman idi. Ebû Leheb'in karısı, kocası ve kendisi hakkında i-nenleri
işitince Rasulullah (s.a.v)'a geldi. Rasulullah (s.a.v.) Kabe'nin yanında Mescidde oturuyordu. Yanında Ebûbekir (r.a.) vardı. Kadın, elinde bir taş parçası olduğu
halde geldi. Peygamber (a.s)'e yaklaşınca, Allah, Rasulullah (s.a.v)'ı görmesine mâni oldu. sadece Ebûbekir (r.a.)'i gördü. Dedi ki: "Ey Ebûbekir! Arkadaşının beni hicvettiğini haber aldım.
Vallahi, onu bulursam, bu taşla onun ağzına vuracağım." Sonra şu beyti
mırıldanmaya başladı:
Yerilmişe isyan ettik, emrine
karşı çıktık, dinini terkettik.
Sonra dönüp gitti. Hz. Ebûbekir (r.a.): "Ey Allah'ın
Rasûlü! Seni görmedi mi dersin." dedi. Rasulullah (s.a.v): "Beni görmedi. Allah beni ona
göstermedi" dedi. Kureyşliler, "Muhammed" yerine Müzemmem "Yerilmiş" diyerek Peygamber (a.s)'e söverdi.
Rasulullah (s.a.v) şöyle derdi: "Allah'ın, Kureyş'in bana eziyet etmesine nasıl mâni olduğuna şaşmıyor
musunuz? Ben Muhammed "övülmüş" olduğum halde, onlar bana Müzemmem "yerilmiş" diyerek bana sövüp hicvediyorlardı."[9]
Hâzin şöyle der: "Eğer, Allah onu niçin künyesiyle zikretti. Halbuki künye 41e
hitap etmekte şeref ve değer verme ifadesi vardır" dersen, buna birkaç şekilde
cevap veririz: Birincisi, o, ismi ile değil künyesi ile meşhurdu. İsmi ile
zikretseydi, bilinmezdi. İkincisi, adı Abduluzzâ idi,
bunda şirk olduğu için, bunu bırakıp künyesi ile zikretti. Çünkü 'Uzzâ bir puttur. Kulluk, puta izafe edilmez. Üçüncüsü, o
cehennemlikti. Varacağı yer cehennemdi. Cehennem ise alevlidir. Bu hali, bu
şekilde künyelenmesine uygun olmuştur. Dolayisı ile, künyesi ile anılmaya layık olmuştur.[10]
2. Ne
biriktirdiği mal, ne de kazandığı makam ve izzeti ona fayda sağladı. İbn Abbâs şöyle der: Kazandığı
şeyler" demek, "çocukları"dır. Çünkü çocuk, kişinin kazandığı şeylerdendir.
Rivayete göre, Hz. Peygamber (s.a.v) kavmini imana
çağırınca Ebû Leheb şöyle
dedi: "Eğer kardeşim oğlunun söyledikleri doğru ise, çoluk çocuğumu ve malımı
fidye olarak verip kendimi azaptan kurtarırım". Bunun üzerine bu sûre indi.[11]
Âlûsî şöyle der: Ebû Leheb'in Utbe, Muattib ve Uteybe adında üç oğlu
vardı. İlk ikisi feth günü müslüman olmuş; Huneyn ve Tâif savaşlarında bulunmuşlardır. Uteybe ise, müslüman olmadı. Rasulullah (s.a.v)'ın kızı Ümmü Gülsüm onunla, diğer kızı Rukiyye de onun kardeşi Utbe'yle
evliydi. Bu sûre, inince, Ebû Leheb oğullarına: "Muhammed'in kızlarını boşamazsanız,
başlarımız birbirimize haramdır" dedi. Bunun üzerine oğulları, Rasulullah (s.a.v)'m kızlarını boşadılar. Uteybe, babası ile birlikte Suriye'ye gitmek istediğinde,
"Mutlaka gidip Muhammed'e eziyet edeceğim" dedi ve ona gelerek: «Ey Muhammed! Ben "Battığı zaman yıldıza
andolsun..."[12]
ve "Sonra ona yaklaştı ve sarktı"[13]
sözlerini inkâr ediyorum» dedi. Sonra Peygamber (a.s.)'in önüne tükürdü ve kızı
Ümmü Gülsüm'ü boşadı. Hz. Peygamber (a.s) ona kızarak: "Ey Allah'ım! Onun basma
köpeklerinden birini musallat et" diye beddua etti. Daha sonra Uteybe'yi aslan parçalamıştır. Ebû
Leheb de, Bedir savaşından yedi gün sonra, taun gibi
salgın karakızıl denilen bir hastalıktan Öldü. Ölüsü
üç gün öylece kalmış ve kokmuştur. Ayıplanacaklarından korktukları için bir
çukur kazıp, ağaçla iterek oraya atmışlar, sonra da üzerine taş atarak
örtmüşlerdir. Hâdise, Kur'ân-ı Kerim'in haber verdiği
gibi olmuştur.[14]
3.
Tutuşturulmuş, gürül gürül yanan kızgın ateşe yanı
cehennem ateşine girecektir. [15]
4. Odun
taşıyıcı olarak karısı Avrâ "Ümmü Cemîl" de onunla beraber cehennem ateşine girecektir.
Avrâ, insanlar arasında laf taşır, kin ve düşmanlık
ateşini tutuştururdu. Ebussuûd şöyle der: Peygambere
eziyet vermek için bir tutam diken alır ve geceleyin onu Hz. Peygamber (s.a.v)'in yoluna yayardı.[16]
İbn Abbâs şöyle der:
İnsanların arasını bozmak için laf taşırdı.[17]
5. Boynunda,
iyice bükülmüş hurma lifinden bir ip olduğu halde ateşe girer, Kıyamet günü bu
iple azap edilir. Mücâhid, "O, demirden bir tasmadır"
der. İbnu'l-Müseyyeb de
şöyle der: Onun mücevherden yapılmış kıymetli bir gerdanlığı vardı. Dedi ki:
Lât ve Uzzâ'ya yemin olsun
ki, bunları Muhammed'e düşmanlık yolunda harcayacağım. Bu sebeple Yüce Allah
da, o gerdanlık yerine, boynuna ateşten bir ip taktı. [18]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. "Ebû Leheb'in iki eli, helak olsun"
âyetinde mecâz-ı mürsel vardır. Yüce Allah cüz'ü
zikredip küllü kastetmiştir. "Ebû Leheb helâk olsun" demektir.
2. ile eli
arasında cinas vardır. Birincisi künye, ikincisi ateşin
sıfatıdır.
3. Künyesi
küçümseme ve hakaret ifade eder. Maksat, ona değer vermek değil, bilakis Ebû Cehil künyesinde olduğu gibi, onu teşhir
etmektir.
4. "Odun (hammalı), taşıyıcısı" terkibinde, istiâre-i latife vardır.
Bu terkip, "laf taşımak" için müsteâr olarak kullanılmıştır. Bu, meşhur bir
istiaredir. Şâir şöyle der: Kabile arasında laf getirip
götürmedi.
5. âyetinde
terkibi, yerme ve kınamayı ona tahsis eden bir fiille mensup kılınmıştır. "Özellikle, laf taşıyıcısını kınarım"
demektir.
6. Âyet
sonlarına riayet için fasıla harfleri birbirine uygun düşmüştür. Bu da
güzelleştirici edebî sanatlardandır.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Mesed Sûresi"nin tefsîri bitti. [19]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/465.
[2] Mü'rain sûresi, 40/37
[3] Kurtubî,
20/241
[4] Tefsîr-i kebîr, 31/173
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/466.
[5] Şuâra sûresi,
26/214
[6] Sebe' sûresi,
34/46
[7] Rûhu'l-meânî, 30/260
[8] Kurtubî,
20/236
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/467.
[9] Buhârî, Menâkıb, 17; Nesâî, Talâk 25.
Kurtubî, 20/234; Âlûsî,
30/264;
[10] Hâzin, 4/317
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/467-468.
[11] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/690
[12] Necm sûresi,
53/1
[13] Necm sûresi,
53/8
[14] Rûhu'l-meânî, 30/262
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/468-469.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/469.
[16] Ebussuûd,
5/291
[17] Âlûsî,
30/263
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/469.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/469.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/469-470.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder