Maun Suresi

Hiç yorum yok
. 3


MÂÜN SÜRESİ

Mekke'de inmiştir, 7 âyettir.

Takdim

Bu sûre Mekke'de inmiştir. Özet olarak iki grup insandan bahseder. Bunlar:
1. Allah'ın nimetini inkâr eden nankörler, hesap ve ceza gününü yalan sayan kâfirler.
2. Yaptığı amelle Allah'ın rızasını kastetmeyen aksine gösteriş için amel edip namaz kılan münafıklar.
Allah Teâlâ, bunlardan birinci grubun kötü sıfatlarından bazılarını anlatır. Bunlar yetimi hor görür, terbiye için değil de sertlik olsun diye, ye­timin yaptıklarını engellerler. Hayır yapmazlar. Yoksulun ve fakirin hakkı­nı başkalarına hatırlatmak şeklinde dahi iyilikte bulunmazlar. Onlar ne Rablerine ibadet ederek güzel amel işlerler, ne de insanlara iyilik ederler.
ikinci gruba gelince, bunlar, namazlarından gaflet içinde olan müna­fıklardır. Namazları vakitlerinde kılmazlar. Manasını bilerek değil, şeklen namaz kılarlar, amellerini gösteriş için yaparlar. Sûre bu iki grubu da azap ve helak ile tehdit eder. Bu yaptıklarının, hayret edilecek ve yadırganacak bir şey olduğunu gösteren bir üslupla, bunun büyük bir çirkinlik olduğunu bildirerek onları şiddetli bir şekilde kınar. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. yalanlayana ne dersin?
2. İşte o, yetimi itip kakar,
3. Yoksulu doyurmaya teşvik etmez,
4, 5. Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar na­mazlarından habersizdirler.
6, 7. Onlar (aslında) gösteriş yapıyorlar, Az da ol­sa, faydalı şeyleri vermiyorlar.

Kelimelerin İzahı

Zor ve şiddet kullanarak savar. Bir kimse birini şiddetle savdı­ğında denir. "gün Cehennem ateşine itilip atılırlar"[2] mealindeki âyette de bu mânâda kullanılmıştır. Teşvik eder. Teşvik etmek demektir. Sâhûn, "gafil" mânâsına gelen kelimesinin çoğuludur. Bir kimse gaflet neticesinde bir şeyi bıraktığında denir. Geniş za­manı maştan dir.
Mâûn, azlık mânâsına gelen kökünden olup "az şey" de­mektir. Arap, "Onun ne az ne de çok malı vardır" mânâsında, der. Müberred ile Zeccâc da şöyle der Mâmrbalta, tencere, kova ve diğer fayda sağlayan her şey demektir. [3]

Âyetlerin Tefsiri

1. Bu, hayret ve anlatılacak olayı dinlemeye teşvik ifade eden bir sorudur. Yani, âhirette ceza ve hesap olacağını yalanlayan kimseyi tanıdın mı? Kimdir o, ne gibi vasıflan vardır? Bildin mi? Onu tanımak istersen; [4]
2. O şiddet ve kabalıkla, zorla yetimi iten, ezip zulmeden ve hakkım vermeyendir. [5]
3. O, yoksula yemek verip onu doyurmaya teşvik etmeyendir. Ebû Hayyân der ki: "teşvik etmez" ifadesi, gücü yettiğinde yoksulu doyurmadığını gösterir. Bu gayet normaldir. Çünkü o cimriliğinden dolayL başkasını teşvik etmeyince, kendisinin bilfiil bu isi yapmaması en normal ve tabiî bir şeydir.[6] Râzî de şöyle der: Eğer, Yüce Allah niçin "Yoksulu doyurmaz" demedi de, Yoksulu doyurmaya teşvik etmez" dedi? denilirse, şöyle cevap veri­riz: Kişi yetimin hakkını vermezse, kendi malından yoksulu nasıl doyurur? Bilakis o, başkasının malından dahi doyurulmasına cimrilik gösterir. Bu, adiliğin son derecesidir ve onun aşırı derecede cimri, kalbi katı ve âdi tabi-atlı olduğunu gösterir.[7] Özetle söylemek gerekirse, o yoksulu doyurmaz, doyurulmasını da başkasından istemez. Çünkü o âhireti yalanlamaktadır. Eğer, yaptıklarının karşılığını alacağına ve hesaba kesin olarak inansa, el­bette bu işleri yapmazdı. [8]
4. Bu çirkin sıfatları taşıyarak namaz kılan o münafıklara helak ve azab olsun! [9]
5. Onlar, namazlarından gafil olanlardır. Önemsemedikleri için namazları vakitlerinde kılmazlar. İbn Abbâs şöyle der: Bu öyle bir namaz kılandır ki, kılarsa ondan bir sevap beklemez. Kıl­mazsa, bundan dolayı gelecek olan azaptan korkmaz.[10] Ebu'l-Âliye de şöyle der: Namazları vakitlerinde kılmazlar. Rüku ve secdeleri tam yapmazlar.[11] Rasulullah (s.a.v)'a bu âyetin mânâsı sorulunca şöyle cevap verdi: "Onlar namazı vaktinde kılmayanlardır.[12] Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, edatını kullanarak buyurduğu için, bu âyetin münafıklar hakkında olduğu anlaşılıyor. Bunun içindir ki Seleften biri şöyle demiştir: demeyip de diyen Allah'a hamd olsun. Çünkü "namazlarının içinde..." deseydi, bu, mü'minler hakkında olurdu. Oysa bazan mü'min namazında gaflete düşebilir. Bu iki gaflet arasındaki fark açıktır. Çünkü münafığın gafleti, namazı terketme ve onu önemsememe şeklinde bir gaflettir. O namazı hatırlamaz ve onu bırakıp başka şeylerle meşgul olur. Mü'min ise, namazını kılarken gaflete düştüğünde onu hemen düzeltir ve sehiv secdesi ile eksiğini giderir. Böylece her iki gaflet ve sehiv arasın­daki fark ortaya çıkmış oldu.
Bundan sonra Yüce Allah onların kötü vasıflarını daha çok açıklamak üzere şöyle buyurdu: [13]
6. Onlar, kendilerine "Salih insanlar" denilsin diye, gösteriş için insanların önünde namaz kılar; "takva sahipleri" denilsin diye huşu içinde görünmeye çalışırlar, "cömert kimseler"denilsin diye zorlana­rak, istemeye istemeye sadaka verirler. Bunların diğer işleri de şöhret ve gösteriş içindir. [14]
7. Bunlar, azıcık dahi olsa, insanlara fayda vermek iste­mezler. Yani iğne, balta, tencere, tuz, su ve benzeri faydalanılan her türlü âlet ve edevatı vermezler. Mücâhid şöyle der: geçici olarak veri­len eşya ve insanların birbirlerine verdikleri balta, kova ve kap gibi şeyler­dir. Taberî şöyle der: Ellerinde bulunan şeylerden insanları faydalandır­mazlar. Aslında "bir şeyin mâûnu" onun sağladığı fayda demektir.[15] Ayette, bu basit ve az şeyler için cimrilik yapıp ihtiyacı olana vermemek yasak­lanmıştır. Çünkü bunlar için cimrilik yapmak, aşırı cimriliktir Bu ise, in­sanlık vasfını gideren bir davranıştır. [16]

Edebî Sanatlar

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Âyetinde, muhatabı, verilecek haberi dinle­meye teşvik eden ve onun şaşılacak bir şey olduğunu gösteren bir soru vardır.
2. Ayetinde hazif yoluyla îcâz vardır. Buradan şart cümlesi hazf edilmiştir. Yani, "Eğer onu tanımak istersen o, yetime zulme­den kimsedir." Bu, belâğât üslûblanndandir.
3. Ayetinde yerme ve kınama vardır. Aynı zamanda, daha fazla kınamak için, denilerek zamir kullanma yerine açık isim geti­rilmiştir. Çünkü onlar yalanlamanın yanında bir de namazdan gafildirler.
4. arasında cinâs-ı nakıs vardır.
5. ve gibi, âyet sonlarına riayet için, fasıla harfleri uygun gelmiştir.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Mâûn Sûresi"nin tefsiri bitti. [17]


[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/441.
[2] Tûr sûresi, 52/13
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/442.
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/442-443.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/443.
[6] Bahr, 8/517
[7] Tefsîr-i Kebîr, 31/162
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/443.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/443.
[10] Kurtubî, 20/211
[11] Kurtubî, 2Ü\211
[12] Taberî, 30/203
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/443-444.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/444.
[15] Taberî, 30/203
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/444.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/444.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder