TEKASÜR SURESİ
. 3
TEKASÜR SURESİ
Mekke'de inmiştir, 8
âyettir.
Takdim
Tekâsür
sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre insanların hayatın aldatıcı şeyleri ile meşgul
olduklarından ve dünya malını biriktirmeye olan düşkünlüklerinden bahseder.
İnsanların bu özellikleri, ölüm kendilerine ansızın gelip malları ile aralarını
ayırmcaya ve onları köşklerden kabirlere nakle-dinceye kadar devam eder. Şâir şöyle
der:
Ölüm ansızın gelir. Kabir,
amellerin konduğu sandıktır.
Bu mübarek sûrede, insanları
korkutmak ve baki olanı bırakıp fani olanla meşgul olmalarından dolayı hatâ
ettiklerine dikkatlerini çekmek için, uyarı ve tehdit tekrarlanmıştır: "Hayır,
yakında bileceksiniz. Yİne hayır! Yakında
bileceksiniz"
Bu mübarek sûre, âhirette insanların karşılaşacakları ve ancak iyi amel
yapmış olan mü'minlerin geçip kurtulacağı tehlikeli ve korkunç yer ve durumları
açıklayarak sona erer. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2. Çoklukla
övünmek sizi o derece oyaladı ki, nihayet kabirleri ziyaret
ettiniz.
3, 4. Hayır!
Yakında bileceksiniz! Hayır, hayır! Yakında bileceksiniz!
5, 6, 7, 8.
Gerçek öyle değil! Kesin bilgi ile bilmiş olsaydınız, mutlaka cehennem ateşini
görürdünüz. Sonra âhirette onu çıplak gözle
göreceksiniz. Nihayet o gün (dünyada kazanıp harcadığınız) nimetlerden elbette
ve elbette hesaba çekileceksiniz.
Kelimelerin İzahı
Sizi oyaladı. Önemli şeyi bırakıp
nefsin istediği şeyle meşgul olmak. aslı "gaflet" demektir. Daha sonra, meşgul
eden her şey için kullanılır olmuştur. Râğıb şöyle
der: Lehv, seni ilgilendiren ve senin için mühim olan
şeyden seni alıkoyandır.
Tekâsür, Mal
çokluğu, makam, mevki ile övünmek demektir. Bir şsyin
çokluğu ile övünmek manasınadır.
Mekâbir,
kelimesinin çoğulu olup kabirler demektir. Şâir şöyle der:
Saray sahiplerini görüyorum ki
öldüklerinde, kabirlerinin üstünde kayalarla binalar yapıyorlar. Kabirlerde
dahi, fakirlere karşı övünme ve böbürlenmeden başka bir şey kabul
etmiyorlar. [2]
Âyetlerin Tefsiri
1. Ey İnsanlar!
Mal, çocuklar ve adamların çokluğuyla övünmek, sizi Allah'a itaat ve âhiret hazırlığı yapmaktan alıkoydu. [3]
2. Sonunda size
ölüm geldi ve kabirlere gömüldünüz. Bu cümle, öğüt ve kınama maksadıyle getirilmiş olan haber cümlesidir. Kurtubî şöyle der: Mal ve evlat çokluğu ile övünmek sizi
Allah'a itaatten alıkoydu, neticede öldünüz ve kabirlere gömüldünüz.[4]
3. Bu bir
tehdittir. Yani, Ey İnsanlar! Fayda ve yararı olmayan şeylerle meşgul olmayı bırakın. Cahilliğinizin, Allah'a karşı gösterdiğiniz kusurun ve baki
olanı bırakıp fâni olanla meşgul olmanızın âkibetini
ilerde anlayacaksınız. [5]
4. Bu, tehdit
ardından ikinci bir tehdittir. Maksat daha fazla korkutmak ve engel olmaktır.
Yani, size ölüm geldiğinde ve onun sıkıntı ve dehşetini açıkça gördüğünüzde, mal
ve varlıklarınızın çokluğu ile övünmenizin âkibetini
göreceksiniz. İbn Abbâs
şöyle der: dan maksat, "Kabirde size gelecek olan azabı göreceksiniz" demektir.
den maksat ise, "Âhirette size gelecek olan azabı
göreceksiniz" demektir.[6]
5. Ey İnsanlar!
Faydasız şeylerle uğraşmayı bırakıp onlardan kaçının. Kuşku ve şüphesi olmayan
gerçek bir ilim ile bilseydiniz... Burada tehdit ve korkutma maksadıyle in cevabı zikredilme-miştir. Yani, bunu bilseydiniz, dünya malının çokluğu ile
övünmek sizi, Allah'a itaattan alıkoymaz ve dünya
nimetlerine aldanıp âhiretin sıkıntılı ve korkunç
hallerinden gafil olmazdınız. Nitekim Hz. Peygamber
(s.a.v) şöyle buyurmuştur: "Benim bildiğimi bilseydiniz, az güler çok
ağlardınız"[7]
İbn Cüzeyy şöyle der: in cevabı zikredilmemiş olup takdiri şöyledir:
Bunu bilseydiniz, mutlaka sakınır ve âhiret için
hazırlık yapardınız. Burada cevap, korkutma gayesiyle söylenmemiştir. Böylece
muhatap, aklına gelebilecek en büyük belayı takdir edebilir. Nitekim Yüce Allah
meâlen, "Onların, ateşin karşısında durduruldukları
zamanı bir görsen..."[8]
buyurmuştur. [9]
6. Yemin ederim
ki mutlaka siz, cehennemi açık ve kesin bir şekilde göreceksiniz. Âlûsî şöyle der: Bu, zikredilmemiş bir yeminin cevabıdır.
Yüce Allah bununla tehdidi pekiştirmiş ve cehennem olayının büyüklüğünü ifade
etmek için, daha önce kapalı bir şekilde korkutuldukları şeyi açıklamıştır.[10]
Yani, "Cehennemi mutlaka göreceksiniz." demektir. [11]
7. Sonra siz
onu mutlaka göz görüşüyle, gerçek bir görüşle göreceksiniz. Ebû Hayyân şöyle der: Yüce Allah,
önceki âyette anlatılan görmenin, mecazî bir görme vehmini gidermek için sözüyle vurguyu artırmıştır.[12]
8. Sonra âhirette emniyet, sağlık, ve yeme, içme, binme ve yatma gibi
zevk alınan diğer dünya nimetlerinden mutlak sorumlu olacaksınız. [13]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Âyetinde
öğüt ve kınama üslûbu vardır. Bu haber cümlesi, hakiki mânâsından çıkıp, Öğüt ve
kınama maksadiyle söylenmiştir.
2. Ayetlerinin
tekrar edilmesi tehdit ve uyarı içindir. İkinci âyetin birinci âyete ile
atfedilmesi, ikincisinin birinciden daha vurgulu olduğuna dikkat çekmek içindir.
Nitekim efendi kölesine şöyle der: "Sana söylüyorum. Bak sana söylüyorum, böyle
yapma!" İkincisi birinciden daha vurgulu olduğu için, ayrı bir şeymiş gibi kabul
edildi ve ile ona atfedildi.
3. Âyetinde,
korkutma gayesiyle, in cevabı zikredilmemiştir. Yani, kesin olarak bilseydiniz,
saçları ağartan ve kalpleri titreten sıkıntı ve dehşet verici o halleri mutlaka
anlardınız.
4. den sonra
buyurularak fiil tekrarlanmış ve itnâb yapılmıştır. Bundan maksat, korkunun şiddetini
anlatmaktır.
5. Âyetinde
kinaye vardır. Yüce Allah, "Kabirleri ziyaret" ifadesiyle "Ölüm"den kinaye
yapmıştır. Bundan maksat, "Neticede öldünüz" demektir.
6. arasında
mutabakat vardır.
7. Ayet
sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir. Bu da
güzelleştirici edebî sanatlardandır. [14]
Bir Uyarı
Tirmizî,
Abdullah b. Şühayyir'in şöyle dediğini rivayet eder:
Rasulul-lah (s.a.v), âyetini
okurken yanına vardım. Buyurdu ki: «Âdemoğlu "Malım! malım!" der. Oysa Ey
Ademoğlu! Senin, yiyip yok ettiğinden, veya giyip eskittiğinden, veya sadaka
verip de devam ettirdiğinden başka bir malın mı var? »[15]
Bir Nükte
Müslim, Ebû Hüreyre'nin (r.a.) şöyle
dediğini rivayet eder: Bir gün veya bir gece Rasulullah (s.a.v) evinden çıktı. Çıkar çıkmaz Ebûbekir ile Ömer (r.anhumâ)'i
gördü ve onlara: "Bu saatte sizi evinizden çıkaran şey nedir?" dedi. Onlar:
"Açlık! Ey Allah'ın rasûlü!" dediler. Hz. Peygamber (a.s.) buyurdu ki: "Canım kudret elinde olan
Allah'a yemin ederim ki, beni de, sizi çıkaran sebep çıkardı. Haydi kalkın"
dedi. Beraberce kalktılar. Rasulullah (s.a.v), Ensâr'dan bir adama geldi. Baktı ki, adam evinde yok. Evin
kadını onu görünce, "Merhaba! Hoş geldin" dedi. Rasulullah (s.a.v) ona: "Filanca nerde!" diye sordu. Kadın:
"Bize tatlı su getirmeye gitti" dedi. O anda Ensârî
geldi. Rasulullah (s.a.v) ile iki arkadaşına bakarak:
"Allah'a hamdolsun! Bu gün benden misafirleri daha
şerefli olan hiçkimse yoktur" dedi. Hemen giderek
onlara bir hurma salkımı getirdi. İçinde koruk, kuru ve olgun hurmalar vardı.
"Buyrun, yiyin" dedi ve bıçağı aldı. Bunun üzerine
Rasulullah (s.a.v) ona: "Sakın sağmal koyuna dokunma"
buyurdu. Adam onlar için bir koyun kesti. Hem koyundan hem de hurma salkımından
yediler, içtiler, yemeğe doyup suya kandıklarında, Rasulullah (s.a.v) Ebûbekir ile
Ömer (r.anhumâ)'e şöyle dedi: "Canım, kudret elinde
olan Allah'a yemin olsun ki, kıyamet gününde bu nimetten sorulacaksınız! Sizi evlerinizden açlık çıkardı. Sonra bu
nimete kavuşmadan evlerinize dönmediniz."[16]
Yüce Allah'ın yardımı ile "Tekâşür Sûresi"nin tefsiri
bitti. [17]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/409.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/410.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[4] Kurtubî, 20/168. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah buyuruyor ki: Dünya sevgisi,
onun güzellik ve nimetleri sizi, âhireti istemekten
alıkoydu. Bu, size ölüm gelip de kabirlere girene ve oranın ehlinden olana
kadar devam etti.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/411.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[6] Kurtubî,
20/172.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/411.
[7] Bu, Buhârî'nin rivayet ettiği
hadisin bir kısmıdır. Bkz, Buhârî, Küsûf, 2; Nikâh, 107; Ri-kak, 27, Eymân
3.
[8] En'am suresi,
6/27
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411.
[10] Alûsî,
30/225
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/411-412.
[12] Bahr,
8/508
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/412.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/412.
[15] Müslim, Zühd, 3; Tirmizî, Zühd, 31, Tefsîr-i sûre
102,1
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/413.
[16] Müslim, Eşribe,
140
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/413.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder