TARIK SURESİ
TARIK SURESİ
Mekke'de inmiştir, 17
âyettir.
Takdim
Bu mübarek sûre, Mekke'de inen
sûrelerdendir. Bu da İslam inançları ile ilgili bir takını konuları ele alır.
Sûrenin asıl bahsettiği konu, öldükten sonra dirilme ve haşre imandır. Sûre, Yüce Allah'ın, öldükten sonra tekrar
diriltebileceğini gösteren kesin ve parlak delil getirir. Zira insanı hiç
yoktan yaratan, kuşkusuz ki, onu öldükten sonra tekrar
diriltebilir.
Bu mübarek sûre, her insan için,
itaatkâr meleklerden onu korumak ve işini üstlenmek üzere birinin
görevlendirildiğine dair, içinde parlak yıldızlar bulunan göğe yemin ederek
başlar. Bu yıldızlar, insanların, kara ve denizin karanlıklarında yollarını
bulmaları için, geceleyin yollarını aydınlatmak maksadıyle doğar: "Gökyüzüne ve sabah yıldızına yemin
ederim. Tarık'ın ne olduğu sana söylendi mi? O, delen yıldızdır. Hiçbir nefis
yoktur ki, üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici
bulunmasın"
Sonra bu sûre, Âlemlerin Rabbi
olan Allah'ın, insan yok olduktan sonra onu tekrar diriltebileceğine dair
deliller getirir: "insan neden yaratıldığına bir baksın. Atılan bir sudan
yaratıldı. Bu su, omurga kemikleri ile göğüs arasından çıkar. İşte O, insanı
tekrar yaratıp geri getirebilir."
Daha sonra sûre, âhirette sırların ortaya çıkacağını, perdelerin açılacağını
haber verir. Orada insanın ne yardımcısı, ne de bir destekçisi vardır: "Sırların
ortaya döküleceği gün, insan için ne bir güç, ne de bir yardımcı
vardır."
Bu mübarek sûre, Hz. Peygamber (a.s.)'in sonsuz mucizesi olan ve bütün
insanlara ulaşan delili Yüce Kur'ân'dan söz ederek
sona erer. Bu Kur' ân'ın doğruluğunu açıklar ve suçlu kâfirleri elem verici
azapla korkutur: "Dönüşü olan göğe, yanlan yere yemin ederim ki, Kur'ân ayırıcı bir sözdür. O asla
bir şaka değildir. Onlar bir tuzak kuruyorlar, ben de bir tuzak kuruyorum.
Kâfirlere mühlet ver ve onları biraz hallerine bırak." [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
I, 2, 3, 4.
Gökyüzüne ve sabah yıldızına (Tarık'a) yemin ederim. Tarık'ın ne olduğu sana
söylendi mi? (O, karanlığı) delen (etrafı aydınlatan) yıldızdır. Hiçbir nefis
(insan) yoktur ki üzerinde bir koruyucu, bir denetleyici bulunnıasm.
5, 6, 7, 8, 9, 10. İnsan neden yaratıldığına bir baksın! (Dışa) atılan
(koyu) bir sudan (meniden) yaratıldı. (O su) omurga kemikleri ile göğüs
arasından çıkar. İşte (başlangıçta bu şekilde yaratılan) insanı O, tekrar
yaratıp geri getirmeye kadirdir. Gizlenenlerin ortaya döküldüğü (hesap) gününde
insan için ne bir güç, ne de bir yardımcı vardır.
II, 12, 13, 14, 15, 16, 17. Dönüş sahibi olan (yağmur yağdıran) göğe, (nebat ile)
yarılan yere yemin ederim ki Kur'ân, (hak ile bâtılı)
ayıran bir sözdür. O, asla bir şaka (edebî bir hikâye)
değildir. Onlar bir tuzak kurarlar, ben de bir tuzak kurarım. Kâfirlere mühlet
ver, onları biraz (kendi)
hallerine bırak (pek
yakında desteğimiz sana gelecek!)
Kelimelerin İzahı
Târik, şiddetle vurmak anlamına
gelen kelimesinden alınmış olup "vuran" demektir. "Çekiç" anlamına gelen
kelimesi de bundan türetilmiştir. Gece gelen her şeye
denir.
Dâfık;-"kuvvetle ve şiddetle dökülüp atılan" demektir. Su,
kuvvetli ve şiddetli şekilde döküldüğü zaman, denir.
Terâib,
göğüs kemikleri demektir, kelimesinin çoğuludur. Kalıp olarak, kelimelerine
benzer. İmriu'1-Kays şöyle der:
"Göğüsleri ayna ve altın gibi
parlaktır."[2]
Rec', yağmur
demektir. Yeryüzüne tekrar tekrar geldiği için yağmura
bu isim verilmiştir.
Sad çıkarken
yerin varıldığı bitki demektir. Rüveydâ, az veya yakın mânâlarına gelir. [3]
Âyetlerin Tefsiri
1. Göğe ve gece
görünüp gündüz gizlenen parlak yıldızlara yemin ederim. Tefsirciler der ki:
Yıldız gece görünüp gündüz gizlendiği için ona 'M;ârık" denildi. Geceleyin gelen
her şeye "tank" denir. [4]
2. Ey
Peygamber! Bu yıldızın ne olduğunu sana ne bildirdi? Bu soru, yıldızın önem ve
büyüklüğünü gösterir. [5]
3. Aydınlığı
ile karanlığı delen parlak yıldızdır o. Sâvî şöyle
der: Yüce Allah şerefli kitabında güneşi, ayı ve yıldızları çok zikretti. Çünkü
bunların şekil, yürüme, doğma ve batmadaki durumları hayret vericidir. Aynı
zamanda, yaratıcılarının mükemmel işleri yapmakta tek olduğunu gösterir. Çünkü
sanat, sanatkârın varlığına işarettir.[6]
4. Bu, yeminin
cevabıdır. Yani, hiç kimse yoktur ki, başında meleklerden bir koruyucu olmasın.
Bu melek, kişinin yaptığım kaydeder, hayır ve serden ne kazandıysa onu yazar.
Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyrmuştur: "Şüphesiz, üzerinizde muhafızlık eden değerli
katipler vardır"[7]
İbn Kesîr şöyle der: Her nefsin başında, onu
âfetlerden koruyan, Allah'ın bir muhafızı vardır.[8]
Bundan sonra Yüce Allah, öldükten
sonra dirilme ve haşrin mümkün olduğuna dikkat çekmek
için, insanın yaratılışına bakarak düşünmeyi emretti: [9]
5. İnsan, ibret
ve tefekkür gözüyle, ilk yaratılışına bakıp bir düşünsün. Allah onu neden
yaratmıştır. [10]
6. Kuvvet ve
şiddetle atılıp dökülen bir meniden yaratılmıştır. O meni, erkek ve kadından
dökülür ve Allah'ın izniyle ondan çocuk oluşur.
[11]
7. Bu su
erkeğin belinden ve kadının göğüs kemiklerinden çıkar.[12]
8. İnsanı
yoktan yaratan Yüce Allah, öldükten sonra onu tekrar diriltebilir. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah, yaratıldığı aslın
zayıflığına insanın dikkatini çekti ve tekrar diriltileceğim itiraf için ona yol
gösterdi. Çünkü yoktan yaratabilenin tekrar diriltmeye haydi haydi gücü yeter. [13]
9. Kalplerin
imtihan edildiği, içlerinde bulunan inanç ve niyetler anlaşıldığı, ve bunların
iyisi ile kötüsü birbirinden ayrıldığı gün[14]
10. İşte o
zaman insanın ne kendisinden azabı savmaya gücü yeter, ne de yardım edip
emniyetini sağlayacak bir yardımcısı vardır. İbn Cüzeyy şöyle der: Dünyada hoşa gitmeyen şeyleri savmak,
insanın kendi gücü veya başkasının ona yardımıyla sağlanınca, Yüce Allah
kıyamet gününde bu güçleri yok edeceğini haber verdi.[15]
Dolayısıyle insan ne kendinde bir güç bulabilir, ne de
Allah'a karşı ona yardım edecek herhangi bir kimsesi
vardır.
Yüce Allah yoktan yaratmayı ve
öldükten sonra tekrar dirilmeyi anlattıktan sonra, tekrar, bu mucize kitabın
doğru olduğuna yemin etti: [16]
11. Zaman zaman kullar üzerine tekrar tekrar
yağan yağmur sahibi göğe yemin ederim. İbn Abbâs der ki: Âyetteki den maksat yağmurdur. Yağmur olmasa
bütün insanlar ve hayvanlar yok olur.[17]
12. Çatlayıp
yarılan yere yemin ederim. O yerden bitki, ağaç ve çiçekler çıkar. İbn Abbâs şöyle der: Sad', bitki ve meyvelerden dolayı yerin yarılmasıdır.[18]
Yüce Allah bize bolca su akıtan göğe, bizim için meyve ve bitkiler çıkaran yere
yemin etti. Mahlûkât için gök baba, yer de anne gibidir. Bu ikisinden büyük
nimetler ve insan ve hayvanların devamını sağlayan faydalı umûmî şeyler
doğar. [19]
13. Kuşkusuz bu
Kur'ân, hakkı bâtıldan ayıran bir sözdür, ifadesinde, kanun koymasında ve
mucizeliğinde eşsiz derecede üstündür. [20]
14. Onda boş ve
bâtıl herhangi bir şey yoktur. Aksine o tamamen ciddidir. Zira o hakimler
hakiminin sözüdür. Onu okuyana layık olan, âyetlerinden öğüt almak, yönlendirme
ve irşatlarıyla aydınlanmaktır. [21]
15. O
müşrikler, yani Mekkeli kâfirler Allah'ın nurunu söndürmek ve Hz. Muhammed (a.s.)'in şeriatını ibtal etmek için tuzaklar kuruyorlar. [22]
16. Ben de önce
mühlet verip sonra cezalandırmak suretiyle tuzaklarına karşılık veririm. Şöyle
ki, onları çok kuvvetli ve kudretli kimsenin yakaladığı gibi yakalarım. Nitekim
Yüce Allah meâlen, "Hiç bilmeyecekleri yerden onları
yavaş yavaş helake yaklaştıracağız."[23] buyurmuştur. Ebussuûd şöyle der: Geri çevrilmesi imkansız sağlam bir
tuzakla onlara karşılık veririm. Şöyle ki, hiç bilmeyecekleri bir yerden onları
yavaş yavaş helak ederim.[24]
17. Onlardan
intikam alınması ve yok edilmeleri hususunda acele etme. Onlara biraz mühlet
ver. Onlara ne yapacağımı göreceksin. İşte bu son derecede şiddetli bir tehdit
ve uyandır. [25]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz.
1. "Tarık'ın ne
olduğu sana bildirildi mi?" sorusu, yıldızın Önemini ve büyüklüğünü
gösterir.
2. ile
kelimeleri arasında tıbâk
vardır.
3. arasında
cinâs-ı iştikak vardır.
4. "Kâfirlere
mühlet ver. Onları biraz hallerine bırak" âyetinde, daha fazla korkutmak için,
fiil tekrar edilerek itnâb
yapılmıştır.
5. "su omurga
kemikleri ile göğüs arasından çıkar" âyetinde güzel bir kinaye vardır. Yüce
Allah kinaye olarak erkek kelimesi yerine "sulb"ü,
kadın yerine de "terâib" kelimesini kullandı. Bu,
güzel kinayelerdendir.
6. gibi âyet
sonları ile ve gibi âyet sonlarında üslubun güzellik ve parlaklığını anlatan
mükemmel bir sec'i vardır. Bu da güzelleştirici edebî
sanatlardandır.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Târik
Sûresi"nin tefsiri bitti. [26]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/275.
[2] Rûhu'l-meânî, 30/97
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/277.
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/277.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/277.
[6] Şâvî Haşiyesi,
4/309
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/277.
[7] İnfitar sûresi,
82/10-11
[8] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/629
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/277.
[10] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[12] Sulb, sırttaki omurgadır Buna
"sırt zinciri" anlamına gelen "silsiİetu'z-zahr"da denir. Terâib, göğüs
kemikleri demektir. Sulb erkekten, terâib de kadından kinayedir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/278.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[15] Teshil, 4/192
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[17] Muhtasar-ı İbn Kesîr,
3/628
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/278.
[18] Taberî,
30/95
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/278.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/279.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/279.
[23] A'raf sûresi, 7/182
[24] Ebussuûd,
8/438
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/279.
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/279.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/279.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder