Fatiha Suresi
5
FATİHA
SÛRESİ
Mekke'de nazil olmuştur. 7 âyettir.
Sûreyi Takdim
Bu mübarek sûre Mekke'de inmiştir. Ayetlerinin yedi
olduğunda icr»a vardır. Kur'an-ı Kerîm'e bu sûre ile başlandığı için "el-Fatiha
(açan)" diye isim verilmiştir. İniş itibariyle olmasa da tertib itibariyle
Kur'an'm ilk süresidir.Fatiha kısa ve veciz olmasına rağmen Kur'an-ı Kerîm'in
bütün mânâlarını ihtiva eder ve özet olarak onun esas maksatlarını kapsar. Dinin
esaslarını ve teferruatını içine alır. İtikad, ibadet ve muamelatı, âhirete ve
Allah'ın güzel sıfatlarına imanı, yalnız O'na ibadet etme, O'ndan yardım dileme
ve O'na dua etmeyi; imânda ve sâlihlerin yolunu tutmada sabit kılması gazaba
uğramışların ve sapmışların yolundan sakındırması için, O'na yalvarmayı ihtiva
eder. Ayrıca bu sûrede geçmiş toplumlara dair haberler, bahtiyar kimselerin
yükseleceği mevkiler, bedbaht kimselerin düşeceği kötü durumlar hakkında bilgi
vardır. Yine bu sûrede Allah'ın emrine uyma, nehyinden sakınmadan bahsedilir.
Bunların dışında bu sûrede daha birçok maksat, gaye ve hedefler
vardır.
Fatiha sûresi diğer sûrelerin aslı durumundadır.
Bundan dolayı buna "Ümmü'l-Kitab (Kitab'm anası)" denilir. Çünkü bu sûre kitab'm
esas maksatlarını kendisinde toplamıştır. [1]
1. Rahman ve kahini olan Allah'ın
adıyla.
2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a
mahsustur.
3. O, Rahman ve Rahîm'dir.
4. Ceza gününün mâlikidir.
5. (Ey Allah'ım!) Ancak sana kulluk ederiz ve
yalnız senden medet umarız.
6. Bize doğru yolu göster.
7. Kendilerine ihsanda bulunduğun kimselerin
yolunu, gazaba uğramışların ve sapmışların yolunu değil!
Kovulmuş olan Şeytandan Allah'a
sığınırım.
İstiâzenin (Eûzu'nun) Tefsiri:
İnatçı ve kibirli olan şeytanın din ve dünya
işleriyle ilgili hususlarda bana zarar vermesinden veya yapmakla
emrolunduğum şeylerden beni
alıkoymasından Allah'a sığınır ve O'nun yardımıyle korunurum. Şeytanın
arkadan çekiştirmesi, yüze karşı alay
etmesi ve vesvese vermesinden de
yine her şeyi yaratan, işiten ve bilen
Allah'a sığınırım. Çünkü onun insanlara zarar vermesini âlemlerin Rabbi olan
Allah'tan başkası önleyemez. Hadiste rivayet edildiğine göre Peygamber Efendimiz (s.a.v.), gece namaz
kılmaya kalktığında tekbir ile namazına başlar, sonra şöyle derdi:
"Kovulmuş Şeytan'dan, O'nun
arkadan çekiştirmesinden ve
vesvesesinden herşeyi işiten ve bilen Allah'a sığınırım.[2]
Rahman ve rahim olan Allah'ın adıyla
Besmelenin Tefsiri:
Bütün işlerimde Allah'tan yardım dileyerek ve
sadece O'ndan medet umarak, herşeyden önce O'nun adıyla ve zikriyle
başlarım.Çünkü O Rab'tır, itaata layık olan yalnız O'dur. O, lütuf ve kerem
sahibidir, rahmeti engin, lütuf ve,
ihsanı boldur, rahmeti herşeyi kuşatan ve lütfü bütün mahlukatı kapsayandır.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: [3]
Bir Uyarı:
Allah kendisinden yardım ve başarı dilemeleri ve
putperestlere muhalefet etmeleri için, müslümanlarm, sözlerine ve işlerine ile
başlamalarını öğretmek maksadıyla Fatiha sûresine ve Tevbe sûresi hâriç bütün
Kur'an sûrelerine besmele âyetiyle başladı. Çünkü putperestler işlerine
ilahlarının ve tağutlarımn adıyla başlarlar ve: "Lât'm adiyle...", veya "Uzzâ'nm
adiyle...", veya "Şa'bm adiyle..." veya "Hübel'in adiyle başlarım" derlerdi.
Taberî şöyle der:
"Zikri yüce ve isimleri mukaddes olan Allah,
peygamberi Muhammed (s.a.v.)'i, bütün işlerinde, önce kendisinin güzel
isimlerini zikretmeyi öğreterek yetiştirdi. Bunu, bütün mahlukatı için, uyacakları bir sünnet
ve takip edecekleri bir yol kıldı. Bir kimsenin, bir sûreyi okumak istediğinde demesi, onun maksadının,
"Allah'ın adiyle okuyorum" demek olduğunu gösterir. Diğer işlerde de durum
aynıdır.[4]
Fatiha Suresi'nin Fazileti
a) Ahmed b. Hanbel'in, Müsned'inde rivayet
ettiğine göre, Übeyy b. Ka'b Fatiha sûresini Rasulullah (s.a.v.)'a okumuş, bunun
üzerine Rasulullah (s.a.v.) şöyle buyurmuştur: "Nefsimi kudret elinde tutan
Allah'a andolsun ki, bu okuduğunun bir benzeri ne Tevrat'ta, ne İncil'de, ne
Zebur'da ve ne de Kur'an'da indirilmiştir. O seb'ul-mesânî (tekrarlanan yedi
âyet) ve bana verilen yüce Kur'an'dır" . Bu hadis-i şerif, Hicr sûresi'nde
bulunan "Andolsun ki, biz sana tekrarlanan yedi (âyeti) ve bu'yüce Kur'an'ı
verdik.[5] mealindeki âyete işaret etmektedir.
b) Buhârî'nin Sahîhi'nde de şöyle rivayet
edilmiştir:
Rasulullah (s.a.v.), Ebu Said b. el-Muallâ'ya şöyle
dedi:"Sana öyle bir sûre öğreteceğim ki o, Kur'an'daki sûrelerin en
büyüğüdür: diye başlayan Fatiha
süresidir. O, Seb'ul-mesânî ve bana
verilen yüce Kur'an'dır.[6]
Fatiha Sûresi'nin İsimleri
Bu sûreye el-Fâtiha, Ümmü'l-Kitâb,
es-Seb'ul-mesâni, eş-Şâfiye, el-Vâfiye, el-Kâfiye, el-Esâs ve el-Hamd isimleri
verilmişitr. AUâme Kurtubî bu İsimleri tefsirinde saymış ve bu sûrenin oniki
İsminin olduğunu söylemiştir. [7]
Kelimelerin İzahı
Sevgi ile birlikte, tazim ve saygı göstererek
güzellikle övmektir. Hamd, zemmin zıddı olup şükürden daha umumî bir mânâ ifade
eder. Çünkü şükür, nimet karşılığı olur, hamd böyle değildir.
Zât-ı mukaddesin özel ismidir.O'ndan başkası bu
ismi kullanamaz. Kurtubî şöyle der: "Allah" ismi, zât-ı mukaddesin isimlerinin
en büyüğü ve en kapsamlısıdır. Bu isim, uluhiyyet sıfatlarını şahsında toplayan,
rububi-yet sıfatlarıyla vasfılanmış olan, hakiki varlık olarak tek olan ve
kendisinden başka ilâh olmayan gerçek
varlığın adıdır.
"Rabb" kelimesi " terbiye" kelimesinden türemiştir.
Terbiye ise, başkasının işlerini ıslah etmek ve durumunu gözetmek demektir.
Herevî şöyle der: Bir şeyi ıslah eden ve tamamlayan kimse hakkında: oj ji Onu
ıslah etti." denilir. Allah'ın kitaplarını koruyan kimselere verilen
"Rabba-niyyun" ismi de bu kökten gelmektedir.[8] Rabb" kelimesi mâlik (sahip), muslih (İslah eden), mabud, kendisine
itaat edilen efendi gibi birçok manada kullanılır.!
Alem kelimesi, raht (3-10 arası topluluk) kelimesi
gibi aynı lafızdan müfredi olmayan cins isimdir. Bu kelime insanları, cinleri,
melekleri ve şeytanları içine alır. Ferrâ da böyle demiştir. "Alem" kelimesi
"alâmet" kelimesinden türemiştir. Zira âlem, yüce yaratıcının varlığına bir alâmettir.
Bu kelimeler, "rahmet" kelimesinden türemiş iki
sıfattır. Bunların herbirinde, diğerinde bulunmayan ayrı ayrı manalar vardır.
Zira "Rahman", rahmeti büyük manasınadır.Çünkü (fa'lân) kalıbı, birşeyin
çokluğunu ve büyüklüğünü ifade etmede kullanılan mübalağa sığasıdır. Bu siğa,
sürekliliği gerektirmez. Nitekim çok kızgın manasına gelen "gadbân" ve çok
sarhoş manasına gelen "sekran" böyledir.
Rahim kelimesi ise, rahmeti devamlı manasınadır.
Çünkü L)ei faîl kalıbı, süreklilik ifade eden sıfatlarda kullanılır. Buna
göre"errahmanirrahim" "rahmeti büyük, ihsanı devamlı" demek gibidir. [9]
Hattabî der ki: Rahman, rızıkları ve ihtiyaçları
hususunda bütün mahlu-katı kapsayacak, mü'mine ve kâfire şâmil olacak bir
şekilde engin rahmet sahibi demektir. Allah'ın rahîm sıfatı ise yalnız
mü'minleri içine alır. Nitekim âyet-i kerîmede "Allah mü'minlere karşı çok
merhametlidir[10] buyurul
muştur.
Din, ceza
demektir.Yani yapılan bir işin, kendi cinsinden karşılığı manâsını ifade eder.
Nitekim "yaptığına göre karşılık görürsün[11] mealindeki
hadiste de bu mânâ da kullanılmıştır.
"İbadet ederiz" Zemahşeri bu kelimeyi şöyle
açıklar: "ibadet, itaat ve boyun eğmenin en son derecesidir, onun içindir ki bu
kelime Allah Teâlâ'ya itaatin dışında kullanılmamıştır. Allah Teâlâ, nimetlerin
er büyüğünün sahibi olduğu için kendisine ibadet edilmeye lâyıktır.[12]
es-Sırat"
yol demektir. Bu kelimenin aslı sin ile okunmakta olup "yutmak" manasına gelen istirat masdarından
gelmektedir. Böylece yol, yolcuyu yutan bir şeye benzetilmiştir. Şair de bu
kelimeyi yol mânâsında kullanmıştır.
Onların yurtlarını o şekilde atlarla doldurduk ki,
onları yoldan daha zeli bir halde bıraktık.
"Müstakim" kendisinde bir eğrilik ve sapma
bulunmayan şey demektir.
"Amin",duamızı kabul et demektir. Bu kelimenin ,
Kur'an-ı Kerîm'den olmadığına dair âlimlerin icmaı vardır. [13]
Sûrenin Tefsiri
Yüce Allah, lâyık olduğu şekilde kendisine nasıl
hamd etmemiz, O'nu nasıl takdis etmemiz ve ne şekilde övmemiz gerektiğini bize
bu sûreyle öğretti ve şöyle buyurdu;
1. Rahman ve Rahim olan Allah'ın
adıyla.
2. Hamd, âlemlerin Rabbi Allah'a mahsustur.Yani,
ey kullarım ! Bana şükretmek ve beni övmek istediğinizde "elhamdülillah" deyin.
Size olan lütuf ve ihsanımdan dolayı bana şükredin. Çünkü ben azamet, şeref ve
şan sahibi olan Allah'ım. Yaratmak ve icat etmek bana mahsustur. Ben insanların,
cinlerin, meleklerin, göklerin ve yerlerin Rabbiyim. O halde övgü ve şükür,
diğer tanrılara değil âlemlerin Rabbi olan Allah'a mahsustur. [14]
3. Rahman ve rahimdir" O, rahmeti herşeyi
kapsayan ve lutfu bütün mahlukata şamil olandır. Zira O, kullarına, onları
yaratmak, azıklarım vermek ve onlara dünya ve ahiret mutluluğuna götüren yolu
göstermek lütfunda bulunmuştur. O, yüce rahmeti büyük ve ihsanı devamlı olan
Rabb'dır. [15]
4. Ceza gününün mâlikidir"Yüce Allah, ceza ve
hesabın mâlikidir. Ceza gününde, kendi
mülkünde tasarrufta bulunan bir mülk sahibi gibi tasarrufta bulunacaktır. "O
gün, hiçkimse başkası için hiçbir şeye (fayda ya da zarar verme gücüne) sahip
değildir. O gün, herkesin işi Allah'a kalmıştır.[16]
5.
(Ey Allah'ım!)ancak sana kulluk eder ve yalnız senden
medet umarız. Ey Allah'ım sadece sana ibadet ederiz. Sadece senden yardım
isteriz. Senden başka hiçkimseye kulluk etmeyiz. Sadece sana boyun eğer, itaat
eder ve sadece sana karşı huşu ve tevazu
gösteririz. Ey Rabbimiz! sana itaat etmek ve senin rızanı elde etmek için
yalnız senden yardım isteriz. Çünkü her türlü tazim ve hürmete sen layıksın.
Bize yardım etme gücüne senden başka kimse sahip değildir. [17]
6. Bize doğru yolu göster."Yani Ey Rabbimiz! Bize
doğru yolunu ve hak dinini göster ve bizi ona ilet. Bizi, nebilerine ,
ra-sullerine ve son peygamberine gönderdiğin İslâm dini üzere sabit kıl. Bizi,
sana yakın olan kimselerin yoluna girenlerden eyle. [18]
7- Kendilerine ihsan ve ikramda bulunduğun
yani, peygamberlerin, sıddıklarm, şehidlerin
ve salihlerin yoluna girenlerden eyle. Onlar ne güzel
arkadaştır. Ey Allah'ım! Bizi, doğru yoldan çıkan ve eğri yola giren
düşmanlarının zümresine katma. Yani bizi, senin gazabına uğramış olan
yahudilerin veya hak yoldan sapmış olan h iristi yani arın zümresine katma. Çünkü onlar senin mukaddes
şeriatından çıktılar ve
böylece gazaba ve ebedî lanete mûstehak
oldular. Allah'ım duamızı kabul et. [19]
Edebî Sanatlar
Bu cümle, lafzan haber, manen inşâ
cümlesidir.
Yani"elhamdulillah deyiniz" demektir. Hamd'in
Allah'a mahsus olduğunu ifade eder. Bu, Arapların "Cömertlik Araplara
mahsustur" sözüne benzer.
"Yalnız sana kulluk eder, yalnız senden yardım
dileriz" Bu cümlede üçüncü şahıstan
ikinci şahsa dönüş sanatı vardır. Eğer kelam, aslı üzere devam etseydi
"Yalnız ona ibadet ederiz" derdi. Tümlecin yüklemden önce söylenmesi ise tahsis
ifade der."Senden başkasına ibadet etmeyiz" demek olur.Nitekim "Yalnız benden
korkun[20] Duyurulmuştur.
Ebû Hayyan, el-Bahru'l Muhît adlı tefsirinde, bu
sûredeki edebi sanat lan şöyle açıklar:
Bu mübarek sûrede, birkaç nevi fesahat ve belagat sanatı
vardır.
1. Beraat-ı ıstihlâl, güzel başlangıç.
2. Kelimesinin başındaki takısı istiğrak ifade
ettiği için, övgüde mübalağa sanatı vardır.
3. Hitab şeklini zenginleştirme. Çünkü hitap
lafzan haber, manen emir cümlesidir. Yani "el-Hamdulillah deyiniz"
demektir.
4. Lafzının lamı tahsis ifade eder.
5. Hazif sanatı. "Gazaba uğrayanlann değil"
terkibinden kelimesinin hazfedilişi gibi. Bunun takdiri şöyledir. "Gazaba
uğrayanlann yoluna ve sapmış olanların yoluna değil"
"Yalnız sana ibadet ederiz" ifadesinde takdim ve
te'hir vardır.
7. Önce geçen kapalı ifadeyi "açıklama sanatı"
vardır. Kapalı olan "Doğru yol" ifadesi, daha
sonra gelen kendilerine nimet verdiğin kimselerin yolu"
ifadesiyle açıklanmıştır.
8. "Yalnız sana ibadet eder, senden yardım
dileriz" âyetinde iltifat sanatı vardır.
9. Devamım murat ederek, var olan bir şeyi,
yokmuş gibi istemek. ifadesi, " bizi doğru yolda sabit kıl" demektir. 10.
" Ayetlerinde sec'i mütevâzî vardır.[21]
Faydalı Bilgiler
1. Lafzı arasındaki fark. Birinci yüce olan zât-ı
mukaddesin özel ismidir. Mânâsı: Gerçek
mabud demektir. İkincisi ise gerçek mabud mânâsına geldiği gibi ,bâtıl
mabud mânâsına da gelir. Hem Allah için hem de başkaları için kullanılabilen bir
isimdir.
2. Tekil olanı "Yalnız sana ibadet eder ve yalnız
senden yardım isterim" kipleri kullanılmıştır. Bu da,
kulun, melikler melikinin kapısında durmadaki aczini itiraftır. Sanki
şöyle der: Ey rabbim! Ben, senin hakîr
ve zelil bir kulunum. Sana dua etmek için tek başıma bu kapıda durmak benim
haddim değil. Ben sadece mü'min ve mu-vahhidlerin grubuna katılıyorum. Benim
duamı da, onlarla birlikte kabul buyur. Biz hepimiz sana kulluk eder ve senden
yardım dileriz.
3. Allah'a karşı nasıl edepli davranılacağını
kullara öğretmek için, âyet-i kerimede "kendilerine nimet verdiğin" ifadesi
kullanılarak, nimet Allah'a isnat edildiği halde, idlal ve gazap O'na isnat
edilmemiş ve "kendilerine kızdığın" veya "kendilerini saptırdığın"
denilmemiştir. Çünkü, her ne kadar O'nun takdiri ile de olsa, edeben, şer
Allah'a isnat olunmaz. "Bütün hayırlar sendendir. Şer sana isnat olunmaz. [22]
Hatime
Fatihâ-i Şerifenin Kudsî Sırları
İslâm şehidi Hasan el-Bennâ, "Tefsire Giriş" adlı
değerli risalesinde şöyle der: Şüphe yok ki, kim Fatihâ-i şerife üzerinde
düşünürse, onda kişiyi hayrete düşüren ve kalbini aydınlatan engin mânâları, o
mânâların güzelliklerini, parlak ve üstün bir uyum görür. Kişi, herşeyde
rahmetinin yeni yeni eserlerini meydana çıkaran bir rahmet sıfatiyle vasıflanmış
olan Allah'ın adını anarak ve ondan bereket umarak diye başlar. Bu mânâyı
hissedip onu ruhunda yücelttiği zaman, bu Yüce İlâh'a hamd gayesiyle dilinden
lafızları dökülür. Bu lafızlar ona, Allah'ın nimetinin büyüklüğüne, lütuf ve
keremine ve bütün âlemlerin beslenip büyü-tülmesinde görülen güzel nimetlerine
karşılık hamdetmeyi hatırlatır da kişi, bu uçsuz bucaksız okyanus üzerinde
tefekkür eder. Sonra yeniden, bu bol bol nimetlerin ve bu yüce terbiyenin bir
teşvik ve korkutma arzusundan değil de, bir lütuf ve merhametten kaynaklandığını
hatırlar. Böylece ikinci defa sıfatım adaletle birleştirmesi ve lütuftan sonram
hesabı hatırlatması, bu Yüce İlâh'm kemâlini gösterir. O, sürekli yenilenen bol
merhameti ile birlikte, din gününde kullarına yaptıklarının karşılığını verecek,
mahlukatmı hesaba çekecektir. "O gün hiçkimse, başkası için hiçbir şeye (fayda
ya da zarar verme gücüne) sahip değildir. O gün herkesin işi Allah'a
kalmıştır.[23]
O'nun mahlukatmı terbiye etmesi; rahmetiyle teşvik
ve adalet ve hesaba çekmesiyle korkutma esasına dayanmaktadır. Bu sebeple "ceza
günün sahibi" buyurulmuştur. Durum böyle olunca, kul, hayrı ve kurtuluş
çarelerini araştırmakla mükellef olmuştur. Kulun, bu durumda kendisini doğru
yola iletecek ve sırat-ı müştekimi gösterecek bir kılavuza şiddet le ihtiyacı
vardır. Bu kılavuzluğu yapmaya onun yaratıcısından ve mev-lasmdan daha uygunu
yoktur. Öyleyse O'na sığmmalı, O'na dayanmalı ve "Yalnız sana ibadet eder ve
yalnız senden yardım isteriz" diyerek O'na seslenmelidir. Lütfü ile, kendisini
doğru yola, yani hakkı hak bilerek ona tabi olmayı ihsan ettiği kimselerin
yoluna iletmesini istemelidir.
Daha önce lutfuna mazhar olup da kadrini bilmeyerek
ve hidayete ermişken tekrar dönerek gazabına uğrayanların ve şaşkın sapıkların
yoluna iletmemesini istemelidir. Çünkü bunlar haktan sapan veya hakka ulaşmak
istedikleri halde ona ulaşamayan kimselerdir. Allah'ım, duamızı kabul
et.
Şüphesiz ki kelimesi, son derece güzel bir beraat-ı makta'
yani bi-tiriştir. Böyle bir güzel sonucu ve dua etmek için Allah'a yönelmeye
Fatihâ-i şerifeden daha uygun ne olabilir? Sen bu âyet-i kerimelerin manaları
arasında gördüğünden daha ince bir uygunluk veya daha sağlam bir irtibat gördün
mü? Sen, o güzelik vadilerinde şaşkın şaşkın dolaşırken Rasulullah (s.a.v.)'m
Rabbinden rivayet ettiği şu kudsî hadisi hatırla: "Namazı, kulumla kendi aramda
ikiye böldüm. Kuluma istediği verilecektir... " ve bu tefekkür ve Allah'ın bu
ihsanını devam ettir. Namazda ve namaz dışında ağır ağır, huşu ve huzur
içerisinde okumaya ve âyet sonlarında durmaya çalış. Zorlanmadan ve teğanni
yapmadan, mânâyı ihmal edecek şekilde lafızlarla meşgul olmadan tecvid ve
nağmelerle tilavetin hakkını ver. Çünkü bu şekilde okumak manayı anlamaya
yardımcı olur ve kurumuş olan göz yaşlarını harekete geçirir. Kalbe, tefekkür ve
huşu içerisinde Kur'an okumaktan daha faydalı hiçbir şey yoktur.[24]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/29.
[2] Tirmizi, Mevakit, 65;
İbn Mace,İkame,2
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat: 1/33.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/33.
[4] et-Taberi,Câmiu'l-beyan
1/37. MısıM321 .
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat: 1/33.
[5] Hicr Sûresi,
15/87
[6] Buharî,
Fezailu'l-Kur'an,9; Tirmizî, Sevâbu'l Kur'an, 1
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat: 1/34.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/34.
[8] Kurtubî, Camiu'l-beyan,
1/133.
[9] İbnu Cemâa, Keşfu'l-
maanî
[10] Ahzab,
33/43
[11] Buhari, Tefsir-i
sûre,l.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/34-35.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.
[16] İnfitar sûresi,
82/19
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat: 1/37.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/37.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/36-37.
[20] Bakara sûresi:,
2/40
[21] el-Bahnı'l Muhit,
1/31
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat: 1/37-38.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni,
Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 1/38.
[23] İnfıtar sûresi,
82/19
[24] Mukaddime fi't-tefsir,
s. 59
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar
Neşriyat:
1/38-39.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder