TEKVİR SURESİ
. 4
TEKVİR
SURESİ
Mekke'de inmiştir, 29
âyettir.
BismiIIâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13,
14. Güneş katlanıp dürüldüğünde,
yıldızlar döküldüğünde, dağlar yürütüldüğünde, gebe develer salıverildiğinde,
vahşî hayvanlar toplanıp bir araya getirildiğinde, denizler kaynatıldığında,
ruhlar bir araya getirildiğinde, diri diri toprağa
gömülen kızlara, suçlarının ne olduğu, hangi günah sebebiyle öldürüldüğü
sorulduğunda, defterler açıldığında, gökyüzü yerinden oynatıldığında, cehennem
tutuşturulduğunda ve cennet hazırlanıp yaklaştırıldığında, herkes neler yapıp
getirdiğini anlar.
15, 16, 17, 18, 19, 20, 21. Hayır! (Yörüngesinde)
akıp giden, bazen kaybolup bazan da etrafı aydınlatan yıldızlara, kararmağa yüz tuttuğu
anda geceye, aydınlanmaya başladığı zaman sabaha yemin ederim ki Kur'ân, değerli bir elçinin sözüdür. Yani güçlü ve Arş1 m
sahibi (Allah'ın) katında itibarlı bir elçinin... Orada kendisine uyulan emin
bir elçidir.(O)
22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29. Arkadaşınız (Muham-med) mecnun değildir. Andolsun ki,
onu (Cebrâili) apaçık ufukta görmüştür. O, sırlar
hakkında cimri de değildir, (ki, onu eksik anlatsın). O (söz), lanetlenmiş
şeytanın sözü de değildir. Hal böyle iken nereye gidiyorsunuz O, ancak âlemler
için ve aranızdan doğru olmak isteyenler için bir öğüttür. Âlemlerin Rabbi
Allah'ın dilemesi olmasa, siz (hiçbir şeyi) dileyemezsiniz.
Kelimelerin İzahı
Dağılıp saçıldı.
İşar, on aylık gebe deve anlamına
gelen kelimesinin çoğuludur.
Yerinden oynatılıp söküldü. Bir
kimse koyunun derisini yüzerek bedeninden ayırdığında, der.
Hunnes,
hânis kelimesinin çoğuludur. Gündüzleri göze
görünmeyip kaybolan parlak yıldızlar demektir.
Künnes,
görünmeyip kaybolan yıldızlar demektir. Bir ceylan, yatağı ve barınağı olan
kinâsa girdiğide
denir.
Kararmaya başladı. Halîl şöyle
der: Gece kararmaya başladı-dığında veya ağardığmda denir. Bu, zıt anlamlı kelimelerdendir. Şâir
şöyle der:
"Neticede onun için, sabah ağardığmda; gecesi açılıp aydınladığında..."[1]
Âyetlerin Tefsiri
1. Bu âyetier, kıyametin dehşetli hallerini ve onda meydana
gelecek olan sıkıntı ve üzüntü verecek olayları, kâinat ve varlık alemine arız
olan değiştirme ve harap etme manzaralarını açıklar. Yani, güneş dürülüp ışığı
giderildiğinde ... [2]
2. O Yıldızlar
yerlerinden düşüp dağıldığında..« [3]
3. Dağlar
yerlerinden hareket ettirilip, havada yürütülerek toz haline geldiğinde...
Nitekim Yüce Allah meâlen, "O gün dağlan yerinden
yürütürüz ve sen, yeryüzünün çırılçıplak olduğunu görürsün"[4]
buyurmuştur. [5]
4. Gebe develer
Çobansiz başıboş bırakılıp sahipsiz kaldığında...
Develer, Arapların en değerli varlıkları olduğu için, Özellikle zikredildi. [6]
5. Yırtıcı kuş ve hayvanlar, o günün şiddetinden,
şaşkın bir halde yuvalarından çıkıp toplandığında... [7]
6. Denizler
ateş haline gelip alev alev yandığında... [8]
7. Ruhlar,
benzerleri ile yanyana getirildiğinde, yani günahkârla
günahkâr, itaatkârla itaatkâr bir araya getirildiğinde... Taberî şöyle der: İtaatkâr kişi itaatkârla cennette; kötü
kişi de kötü ile cehennemde bir araya getirilir.[9]
8, 9. Diri
diri gömülen kız çocuğuna, katilini kınamak için,
"Günahı ne idi de öldürdü? diye sorulduğunda... İbn
Cüzey şöyle der: Mev'ûde,
Bazı Araplar'ın hoşlanmadıkları ve kıskandıkları için,
diri diri gömdükleri kız çocuğudur. Kıyamet gününde o
çocuğa, kâtilk; ni kınama
şeklinde, "Hangi sebepten dolayı öldürüldüğü" sorulacaktır.[10]
10. Hesap
görülürken, amel defterleri açılıp yayıldığında... [11]
11. Gök,
koyunun derisi yüzüldüğü gibi, yerinden sökülüp giderildiğinde... [12]
12. O Cehennem
ateşi, Allah düşmanları için yakılıp tutuşturulduğunda... [13]
13. Cennet
takva sahiplerine yaklaştırıldığında…[14]
14. O zaman her
nefis, getirdiği hayrı veya şerri bilir. Cümlesi, sûrenin başından beri yani
âyetinden itibaren buraya kadar
anlatılan şart cümlelerinin cevabıdır. Yani, o hayret verici olaylar meydana
geldiğinde, işte o zaman her nefis, Önceden gönderdiği iyi veya kötü amelini
görür.
Bundan sonra Yüce Allah, Kur'ân'ın doğruluğuna ve Hz.
Muhammed (a.s.)'in peygamberliğinin gerçek olduğuna yemin ederek şöyle
buyurdu: [15]
15. Gündüz
kaybolup gece ortaya çıkan parlak yıldızlara, kuvvetli bir yeminle yemin
ederim.[16]
16. Bunlar,
güneş ve ayla birlikte akıp giden, sonra battıkları zaman, ceylanların, mağara
ve inlerinde gözden kayboldukları gibi gözden kaybolan yıldızlardır. Kurtubî şöyle der: Yıldızlar, gündüzün kaybolup geceleyin
görünür. Battıkları zaman, ceylanın mağarada gizlendiği gibi, gözden kaybolup
giderler.[17]
17. Karanlığı
ile gelip kâinatı örttüğü zaman geceye yemin ederim.[18]
18. Ağardığı ve
aydınlığı genişleyip hertarafa yayılan ve neticede
apaçık gündüz haline gelen sabaha yemin ederim ki, [19]
19. Bu, üzerine
yemin edilen sözdür. Yani, bu Kur'ân-ı Kerim, Allah
katında değerli bir melek vasıtasıyle indirilmiş Allah
kelâmıdır. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Onu
Rûhu'1-emîn, senin kalbine indirmiştir"
buyurur.[20]
Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, "Rasûl" kelimesi
ile Cebrail'i kastetti. Kur'ân'ı Cebrail getirdiği
için "Onun sözü" dedi. Gerçekte Kur'ân Allah'ın
kelâmıdır. Bundan sonraki âyet, "ResûT'den maksadın
Cebrail (a.s.) olduğunu gösteren delillerdendir. [21]
20. O Rasûl çok kuvvetli, Allah katında yüksek mevki ve yüce
makam sahibidir. [22]
21. Orada en
yüce topluluk içinde, kendisine itaat edilen bir elçidir. İyi ve itaatkâr
melekler ona itaat eder. Peygamberlere getirdiği vahy
hususunda bir güvence ve teminattır. [23]
22. Ey Kureyş Topluluğu! Birlikte yaşadığınız; doğruluğunu,
temizliğini ve aklının üstünlüğünü bildiğiniz Muhammed, iddia ettiğiniz gibi,
bir deli değildir. Hâzin der ki: Yüce Allah, Kur'ân'ı
Cebrail'in getirdiğine ve Muhammed (s.a.v.)'in, Mekke 1 ilerin iddia ettiği
gibi, deli olmadığına yemin etti. Böylece Peygamber (a.s)'de bir delilik
olmadığını ve Kur'ân'm onun kendi sözü olmadığını
vurguladı.[24]
23. Yemin
ederim ki, Muhammed (s.a.v) Cebrail' (a.s.)'i, doğu tarafında güneşin doğduğu
yerde, yüksek ve açık ufukta,
Allah'ın onu yarattığı gibi, melek şeklinde
gördü. Ebû Hayyân şöyle der:
Bu görme, Hirâ Mağarası olayından sonra olmuştur.
Hz. Peygamber (a.s.) Cebrail'i yer ile gök arasında
bir kürsü üzerinde, kendi asıl şekliyle, doğu ile batı arasını kapatmış, al ti
yüz kanatlı bir melek olarak gördü. [25]
24. Muhammed,
vahyin tebliğ ve öğretiminde kusurlu davranacak bir cimri değildir. Aksine,
Rabbinin emrini tam bir emniyet ve doğrulukla tebliğ eder. [26]
25. Bu Kur'ân, müşriklerin dediği gibi lanetli şeytanın sözü
değildir. [27]
26. Kur'ân'm âyetleri açık, delilleri parlak olduğu halde, onu
yalanlama ve şiir, kahinlik ve sihir diye itham etmek hususunda hangi yola
giriyorsunuz? Bu, senin, doğru yoldan ayrılan kimseye "Apaçık yol budur. Nereye
gidiyorsun?" demene benzer.[28]
27. Bu Kur'ân, bütün insanlık için bir öğüt ve nasi-hattan başka bir şey değildir. [29]
28. Bu Kur'ân, sizden, hakka uymak, Allah'ın şeriatında yürümek ve
itaatkârların yoluna girmek isteyenler için bir öğüttür. [30]
29. Allah'ın
muvaffak kılması ve lütfü olmadan, hiçbir şeye gücünüz yetmez. O halde
Allah'tan, sizi en üstün yola girmeye muvaffak kılmasını isteyin. [31]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. arasında
cinâs-ı nakıs vardır.
2. "Estiğinde
sabaha yemin ederim" âyetinde istiâre-i tasrîhiyye
vardır. Yüce Allah, gündüzün gelmesi ve aydınlığının yayılmasını, kalbe hayat
veren ve yavaş yavaş esen rüzgârlara benzetti.
"Teneffüs" kelimesini, zifiri karanlıktan sonra gündüzün aydınlanması için
müsteâr olarak kullandı. Bu, tasvir bakımından en güzel ve belîğ
istiarelerdendir.
Çüıikü Yüce
Allah, gündüzün gelmesini, sabahın teneffüsü ile ifade etti.
3. "Arkadaşınız
bir deli değildir" âyetinde güzel, bir kinaye vardır. Yüce Allah, "arkadaşınız"
kelimesini, Muhammed (a.s)'den kinaye olarak kullandı.
4. arasında
tıbâk vardır.
5. kelimeleri
arasında nakıs cinas vardır.
6. gibi âyet
sonlan ile ve gibi âyet sonlarına riayet
için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir.
Yüce Allah'ın yardımı ile "Tekvîr Sûresi"nin tefsiri bitti. [32]
[1] Bahr,
8/430
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/227.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/227.
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[4] Kehf sûresi, 18/47
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[9] Bu Taberî'nin Ömer b. Hattâb'tan (r.a.) yaptığı rivayettir. Bir görüşe göre bundan
maksat, bedenler ruhlarla birleştirildiğinde..." demektir. Birinci görüş tercihe
daha şayandır. Allah, en iyisini bilir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/228.
[10] Teshil, 4/181
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/228.
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/228.
[16] Bu Ali, îbn Abbâs, Mücâhid ve Hasan Basrî'nin görüşüdür. Taberî'de
böyle yazılıdır. Bkz, 30/17
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/229.
[17] Kurtubî,
19/235
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/229.
[18] Bu görüş, karşılığında "sabah" kelimesi söylendiği için,
tercihe daha çok değer. Sanki Yüce Allah şöyle der: "Karanlığı ile geldiğinde
geceye, aydınlığı ile geldiğinde gündüze yemin ederim." Bu, İbn Kesîr'in tercihidir.
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/229.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[20] Şuarâ sûresi,
26/193
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229.
[24] Hâzin, 4/215
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/229.
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/229-230.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[28] Bahr,
8/434
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/230.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[31] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/230-231.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder