MÜZZEMMİL SURESİ

Hiç yorum yok
. 7

MÜZZEMMİL SURESİ

Mekke'de inmiştir. 20 âyettir.

Takdim

Müzzemmil sûresi," Mekke'de inmiştir. Yüce Peygamberin (s.a.v.) ha­yatından bir bölümünü, yani sırf Allah'a yönelişini, O'na itaatim, gece iba­detini ve Allah'ın kitabını okuyuşunu ele alır. Sûrenin ana konusu Peygam­berimizin (s.a.v.) hayatıdır. Bunun içindir ki bu sûreye "Müzzemmil sûresi" denilmiştir.
Bu mübarek sûre Yüce Allah'ın, kulu ve rasıılü Muhammed (s.a.v)'e göstermiş olduğu lütuf ye rahmetinden zuhur eden nâzik ve güzel bir ni­dasıyla başlar. O peygamber ki, Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla O'na ibadet uğruna bütün gayretini sarf ederdi: "Ey örtünüp bürünen! Birazı hariç, kalk geceleri namaz kıl. (Gecenin) yarısını kıl. Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur'an'i tertîl ile oku."
Daha sonra bu sûre, Yüce Allah'ın, Peygamberini, vahyi insanlara ciddî ve gayretli olarak tebliğ etmesi ve geceyi ibadetle İhya etmek sure­tiyle buna ruhî hazırlık yapması için görevlendirdiği vahyin ağırlığı konu­sunu ele alır: "Doğrusu, 17, sana ağır bir söz vahyedeceğiz. Şüphesiz gece kalkışı, (kalp ve uzuvlar arasında) tam bir uyuma ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir. Zira gündüz vakti,-sana uzun bir meşguliyet var."
Bu sûre, Peygamber (s.a.y)'e-müşriklerin eziyetlerine karşı sabretme­sini ve Allah intikam alıncaya kadar onlardan güzel bir şekilde uzak dur--masını emreder: "Onların söylediklerine katlan. Onlardan güzel bir şekilde uzak dur. Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları bana bırak ve onlara biraz mühlet ver."
Bundan sonra Yüce Allah müşrikleri kıyamet gününde azap ve şiddet­li ceza vermekle tehdit eder. O gün orada çocukların saçlarını ağartacak korkunç ve dehşet verici şeyler meydana gelir. "Hiç şüphesiz bizim katı­mızda (onlar için hazırlanmış) boyunduruklar, yakıcı bir ateş, boğaza dur­an bir yiyecek ve elem verici bir azap vardır. O gün yeryüzü ve dağlar sar­sılır. Dağlar çöküntü ile akıp giden kum yığınına döner."
Bu mübarek sûre, Peygamber (s.a.v.) ve Ashabı (r. anhum), hayatın bazı işleri için vakit bulsunlar diye, onlara bir rahmet olarak Yüce Allah'ın peygamber ve mü'minlerin gece ibadet etme yüklerini hafiflettiğini bildire­rek sona erer: "Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmım, (bazen) yarısını, (bazen) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunan­lardan bir topluluğun da böyle yaptığını Rabbin elbette biliyor... Kendiniz için önden ne iyilik takdim ederseniz Allah katında onu bulursunuz. Hem de daha üstün ve daha büyük mükâfat olmak üzere. Allah'tan mağfiret di­leyin. Şüphesiz Allah, çok bağışlayan çok esirgeyendir" [1]
Bismillahirrahmanirrahim.
1. Ey örtünüp bürünen!
2, 3, 4. Birazı hâriç geceleri kalk namaz kıl. (Gecenin) yarsıni (kıl). Yahut bunu biraz azalt, ya da çoğalt ve Kur'ân'i tertîl ile oku.
5. Doğrusu biz sana ağır bir söz vahyedeceğiz.
6. Şüphesiz gece saatleri, daha ağır ve sağlam bir kıraate daha elverişlidir.
7. Zira gündüz vakti, sana uzun bir meşguliyet var.
8. Rabbinin adını an. Mutlak ihlâs ile O'na yönel.
9. O, doğunun dr batının da Rabbidir. O'ndan başka ilâh yoktur. Öyleyse yalnız O'na dayan.
10. Onların söylediklerine katlan ve onlardan güzellikle ayrıl.
11. Nimet içinde yüzen o yalanlayıcıları Bana bırak ve onlara biraz mühlet ver.
12, 13. Hiç şüphesiz bizim nezdimizde boyundu­ruklar, yakıcı bir ateş, boğazdan geçmez bir yiyecek ve elem verici bir azap var.
14. O gün yeryüzü ve dağlar sarsılır; dağlar çö­küntü ile akıp giden kum yığınına döner.
15. Nasıl ki Firavun'a bir peygamber göndermiş idiysek doğrusu size de, hakkınızda şahitlik edecek bir peygamber gönderdik.
16. Ama Firavun o peygambere karşı geldi, biz de onu ağır ve çetin bir şekilde helak ettik.
17. Peki inkar ederseniz, çocukları ak saçlı ihti­yarlara çevirecek o günden kendinizi nasıl koruyabile­ceksiniz?
18. Gökyüzü bile onunla (o günün dehşetiyle) varı­lacaktır. Allah'ın va'di mutlaka yerine gelir.
19. İşte bu (anlatılanlar), şüphesiz bir Öğüttür. Ar­tık kim dilerse Rabbine bir yol tutar.
20. (Resulüm!) Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatma­dan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlar­dan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rabbin elbette biliyor. Gece ve gündüzü ölçüp biçen ancak Allah'tır.
O sizin, bunu yapamayacağınızı, bildiği için, sizi bağış­ladı. Artık, Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Allah bilmektedir ki, içinizden hasta(lanan)lar olacak, diğer bir kısmınız Allah'ın lütfundan aramak üzere yeryü­zünde yol tepecekler, başka bir kısmınız da Allah yo­lunda çarpışacaklardır. O halde Kur'ân'dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin Aliah'a gönül hoşluğuyla borç verin. Kendiniz için önden ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere, Al­lah'tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir..

Kelimelerin İzahı

Müzzemmil, elbisesine bürünen demektir. Bir kimse elbisesine bürünüp onunla örtündüğünde denir. Elbise ile başkasını örttüğünde denir. Imruu'1-Kays şöyle der: "Sanki Sebir dağı, çizgili örtüye bürünmüş büyük bir insandır"[2]
Sebh, önemli işlerinde tasarruf etmek ve onun için dolaşmak manasınadır. Sebh, aslında, su üstünde yüzmek demektir. Burada, hayatın çeşitli işleri için dolaşmak ve onlarla tasarruf etmek için müsteâr olarak kullanılmıştır.
Enkâl, suçluya vurulan ağır kelepçe mânâsına gelen keli­mesinin çoğuludur.
Kesîb, kum yığını demektir.
Mehîl, çöküp dağılarak akan manasınadır. Dilciler şöyle der: Mehîl, ayakla bastığında ayağın altından kayan, altım aldığında akıp dökü­len şeydir. aslı olduğu gibi, bunun da aslı dür.
Vebîl; büyük, şiddetli, âkibeti korkunç olan demektir. [3]

Âyetlerin Tefsiri

1. "Ey elbisesine bürünen!" Müzzemmil kelimesinin aslı, mütezemmil'dir. Bu, bürünen ve örtünen mânâsına gelir. Peygambere (s.a.v.) bu vasıfla, yani "Ey bürünen!" diye hitap edilmesi ona karşı ünsiyet ve okşayıcı olma mânâsı ifade eder. Süheylî şöyle der: Araplar, Muhatabı azarlamayıp ona nazik davranmak istediklerinde, onu içinde bulunduğu du­rumla ilgili bir isimle isimlendirirler. Nitekim, Ali (r.a) Fâtıma validemize (r. anhâ) kızdığında yer üzerinde uyumuş ve yanma toprak yapışmış bir haldeyken Rasulullah (s.a.v) ona, " Kalk ey toprağın babası! (Ey topraklı)" demiştir. Rasulullah (s.a.v) bu ifadesiyle, Ali'yi (r.a.) kına­madığını, ona yumuşak ve nazik davrandığını bildirmek istemiştir. Bu hita­bın, ikinci faydası da, gece bürünüp uyuyan herkesin, gece Allah'ı anmaya ve Oha ibadete uyanık olması için dikkatini çekmektir. Çünkü müzzemmil, fiilden türemiş bir isimdir. Muhatap ve bu sıfatı taşıyan herkes bu isimde müşterektir.[4] Bu bürünmenin sebebi de Sahîh-i Buhârî'de rivayet olunan şu olaydır: Vahyin başlangıcında, Rasulullah (s.a.v) Hirâ mağarasında iken, Cebrail (a.s.) ona geldiğinde, kalbi titreyerek Hz. Hatice'nin (r. anhâ) yanı­na döndü ve "Beni örtün, beni örtün, Başıma bir şey gelmiş ol­masından korkuyorum" dedi ve olanları ona anlattı.[5] Bunun üzerine, "Ey, keçesine bürünen ve evinin bir köşesinde yatan!" âyeti indi. Peygamber (s.a.v.), bu durumuyla, rahat ve sükunu tercih eden, görevlendirilmiş olduğu önemli görevlerden kurtulmak isteyen birine benzemişti. [6]
2. Bürünmeyi ve örtünmeyi bırak. Gece namazı kılma­ya ve gece saatlerce Rabbinc ibadet etmeye gayret et ki, o yüce ve güç göreve hazırlanasm. Dikkat et! Bu mühim vazife, Rabbinin davetini insanlara ulaştırma ve onlara yeni dini tebliğ edip açıklama görevidir.
Bundan sonra Yüce Allah, Peygamberin (s.a.v.) Allah'a ibadetle ge­çirmesi gereken miktarı açıklamak üzere şöyle buyurdu: [7]
3. Gecenin yarısını namaz ve ibadetle geçir. Veya yarısından biraz azını. [8]
4. Veya yarısından biraz daha çok zamanı ibadetle geçir. Bun­dan maksat, bu müddetin, gecenin üçte birinden az, üçte ikisinden de çok olmayacak şekilde uzun olmasıdır. İbn Abbâs şöyle der: Gece ibadeti Pey­gamber (s.a.v)'e farz idi. Çünkü Yüce Allah "Gece ibadet yap" buyur­muştur. Sonra, "Ondan kolay olanı okuyun"[9] âyetiyle neshedildi. Bu farz oluşun başlaması, ile kaldırılması arasında bir yıl vardır.[10] So­nu başını nesheden sûre bu sûredir. Şöyle ki, Yüce Allah mü'minlere acımış ve şu emri indirerek onların yükünü hafifletmiştir: "Senin, gecenin üçte ikisine yakın kısmını, (bazen) yarısını, (bazen de) üçte birini yatmadan (ibadetle) geçirdiğini ve beraberinde bulunanlardan bir topluluğun da (böyle yaptığını) Rab.bin elbette biliyor..."Gece ibadet ederken Kur'ân'i ağır ağır teenni ile oku ki, Kur'ân'ı anlama ve mânâlarını düşünme­ne yardımcı olsun. Hâzin şöyle der: Yüce Allah gece ibadetini emredince ardından Kur'ân'ı tertîl ile okumasını emretti ki, namaz kılan kalp huzuru bulabilsin, âyetlerin hakikatlerini ve manalarını düşünüp tefekkür edebil­sin. Kur'ân okurken Allah'ın adı zikredildiğinde, namaz kılan kişi, kalbinde Allah'ın büyüklüğünü hisseder. Vaad ve tehdit âyetleri geçince ümit ve kor­ku meydana gelir, kıssalar ve darb-ı meseller geçince ibret alır ve böylece Allah'ı tanıma nuru ile kalbi aydınlanır. Hızlı okumak ise, mânâların anla­şılmadığını gösterir. Böylece anlaşılıyor ki, "tertıT'den maksat, Kur'ân'ı okurken kalbin huzur içinde olmasıdır.[11] Rasulullah (s.a.v) Kur'ân'ı harf harf yani ağır ağır okur ve harfleri iyice çıkarırdı. Her rahmet âyetini okuduğun­da durur ve onu isterdi. Her azab âyetini okudukça da durur ve ondan Allah'a sığınırdı.[12]
Yüce Allah uyumamayı, gece ibadet etmeyi ve Kur'ân'ı düşünüp anla­mayı emrettikten sonra, bu meşakkatli ve zor üç emrin sebebini açıklaya­rak şöyle buyurdu: [13]
5. Ey Peygamber! Sana heybetli, azametli, bü­yük ve yüce bir kelâm indireceğiz. O her şeyi bilen ve her şeye sahip olanın sözü olduğu için bu özellikleri taşır. Fahreddin Râzî şöyle der: Kur'ân'm "ağır" olmasından maksat onun kadrinin yüceliği ve öneminin büyüklüğü­dür. Değerli ve Önemi büyük olan her şey "sakil" yani ağırdır. İşte Ibn Abbâs'm âyetine, "büyük söz" demesinin mânâsı budur. Bazılarına göre de, bundan maksat, Kur'ân'daki, mükelleflere ağır gelen emir ve nehiyler gibi mükellefiyetlerdir. Bana göre nazmın te'vîli şudur: Yüce Allah Peygamberine (s.a.v.) gece namazını emredince sanki şöyle buyurdu: Sana gece namazını emrettim. Çünkü sana büyük bir söz indireceğiz. Kendini bu büyük söze mutlaka hazırlaman lâzım. Bu da gece namazı ile olur. Çünkü insan karanlık gecede Allah'a ibadetle meşgul olur, O'nu anmaya ve O'nun önünde boyun bükmeye yönelirse, o gecede, kendini Allah'ın nur ve azame­tine hazırlamış olur.[14] Ben derim ki: Bu mânâ, gece ibadeti ile Kur'ân tilâ­veti arasında irtibat kurma hususunda çok hoştur. Çünkü Yüce Allah Rasu-lünü insanları yeni dine çağırmakla görevlendirdi. Bunda nefse ağır gelen mükellefiyetler vardır. Ayrıca bu dinin hüküm ve emirlerini yerine getirme­kle insanları mükellef kılmasını emretti. Böyle bir mükellefiyetin, nefisle mücadeleye ve sabra ihtiyacı olduğunda şüphe yoktur. Çünkü bunda, insan­ların alışmış oldukları inançları bırakmalarına ve atalarından miras olarak aldıkları gelenekleri terketmeye teşvik vardır. Ey Peygamber! Bu durumda sen birçok yorucu şeyle ve bu davet ve insanları onu kabule teşvik yolunda büyük tehlikelerle karşı karşıyasın. Hal böyle olunca sen, elbiseye bürünmüş, rahat ve sükuna dalmış, meşakkatlerden ve uzun süre ibadet ve çokça teheccüd namazı kılarak nefisle mücâhedc etmekten, Kur'ân âyetle­rini anlayacak ve düşünecek bir şekilde anlamaktan uzak bir haldeyken, bu büyük görevi nasıl yapabilirsin?! Öyleyse yatağından kalk. Gecenin büyük bir kısmını Rabbine yalvararak uykusuz geçir ki davetin zorluklarına kat­lanmaya ve bu yeni dini müjdelemeye hazırlanasm. Allah'ım! Bu ne güzel bir dikkat çekme! Bundan dolayı Peygamberin kalbi uyanıyor ve ciddi bir şekilde işe koyuluyor ve Rabbinin huzurunda ayakları şişinceye kadar iba­det ediyor.
Bundan sonra Yüce Allah, geceyi ibadetle geçirmenin faziletini an­latmak üzere şöyle buyurdu: [15]
6. Dinlenme, huzur ve gecenin sessizliğinden sonra, kişinin yatağından kalkarak ibadet ve itaat edeceği saatler olan gece saatleri, namaz kılan kimse için gündüz namazından daha zor ve ağırdır. Çünkü gece, uyku ve dinlenme için yaratılmıştır. Onu ibadetle geçirmek nefse daha zor ve ağır gelir. Bu zor işi yapmanın özelliklerinden biri de ruh­ları kuvvetlendirmek, iradeleri sağlamlaştırmak ve bedenleri güçlendir­mektir.
Hiç şüphe yok ki Allah düşmanı kâfirlere karşı cihâd etmek için kuv­vetli ruhlara ve güçlü bedenlere ihtiyaç vardır. Gece saatleri, daha güzel ve açık okumaya elverişlidir. Çünkü gece sesler sakinleşir. Hareket­ler kesilir, dolayısıyle ruh daha saf ve zihin daha kavrayıcı olur. Zira gece­leyin seslerin kesilmesi ve insanların sakinliği, düşünüp anlamaya ve Kur'an'm maksat ve sırlarını kavramaya ruh için daha çok yardımcı olur. [16]
7. Gündüzün işlerinde tasarrufta bulunma, dolaşma ve uzun zaman meşgul olma selahiyetin vardır. O halde gece saat­lerini de teheccüd ve ibadetin için ayır. İbn Cüzey şöyle der: Burada Sebh, işlerde tasarruf etme ve meşgul olma manasınadır. Yani, işlerinle meşgul olman için gündüz sana yeter. Geceyi de Rabbine ibadete ayır.[17]
İlâhî hitap davet için bir zemin hazırlama mesabesinde olan bu girişleri yaptıktan sonra, daveti tebliği emre ve Peygambere (s.a.v.) bu davetin nasıl yapılacağım nazarî olarak bildirdikten sonra, amelî olarak da nasıl yapılacağını Öğretmeye geçti: [18]
8. Davet için, gece ve gündüz Allah'ı ana­rak yardım iste. İbadet ve O'na tevekkülünde, her şeyi bırakarak tamamen O'na yönel. İşlerinden hiçbirinde O'ndan başkasına dayanma. İbn Kesîr şöyle der: Allah'ı çok çok zikret, herşeyi bırakıp O'na yönel. İşlerini biti­rince O'na samimi bir ibadetle ibadet için vakit ayır.[19]
9. Mahlûkatın işlerini idare eden ve yaratan O'dur. O yeryüzünün doğularının ve batılarının sahibidir. O'ndan başka ne bir ilah vardır, ne de bir rab. Binaenaleyh sadece O'na gü­ven ve işlerini sadece O'na bırak. [20]
10. O yalanlayıcı beyinsizlerin se­nin hakkında uydurdukları "sihirbaz, şâir mecnûn" gibi sözlerle verdikleri eziyete sabret. Çünkü Allah onlara karşı senin yardımcmdır. Onlardan uzaklaş, eziyet ve sövmekle onlara karşılık verme. Tefsirciler şöyle der: Âyette geçen "hecr-i cemîl" yani güzel uzaklaşma, azarlama olmadan, sövme ve eziyet olmadan uzaklaşmadır.[21] Bu savaş emri verilmeden önce idi. Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyurmuştur: ' Ayetlerimiz hakkında konuşmaya dalanları gördüğünde, onlardan uzak ol.[22] Daha sonra Rasulullah (s.a.v)'a kâfirlerle harb ve öldürme emri verilmiştir. Bundaki hikmet şudur: Mü'minler Mekke'de iken az ve zayıf idiler. Geceleyin ibadet ederek güçlüklere alışmaları emredildi ki, bu ruhî eğitimle kendilerini düşmanlar­la mücadeleye hazırlasınlar ve sayıları artsın da azgınlık ve taşkınlığa karşı durabilsinler. Bu aşamaya gelmeden önce sabretmek ve sadece dil ile davet etmekle yetinmek gerekir...
Bundan sonra Yüce Allah Kureyş'in ileri gelenlerini tehdit ederek şöyle buyurdu: [23]
11. Ey Peygamber! Âyetlerimi yalan­layan ve dünyada refah içersinde yaşayıp s, mı aran o zengin kimseleri bana bırak. Onların kötülüğüne engel olmak için Ben. sana yeterim. Sâvî şöyle der: Beni bırak onlardan intikam alayım. Onlar için şefaatçi olma. Bu, Pey­gamberin ve kadrinin yüceliğini artıran ifadelerdendir.[24] Rasulüm! Onlara biraz mühlet ver de şiddetli azaba hak kazansınlar. Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, Rasulullah (s.a.v) Mekke'den hicret edinceye kadar onlara mühlet verdi. Mekke'den çıkınca, Allah onlara belâ olarak kıtlık yıllarım
verdi. Bu, genel azaptır. Sonra Kureyş'in ileri gelenlerini Bedir'de öldürdü. Bu da özel azaptır.[25]
Bundan sonra Yüce Allah, müşriklere âhirette hazırlamış olduğu azabı anlattı: [26]
12. Âhirette bizim katımızda onlar için büyük ve ağır kelepçeler vardır. Onlar bu kelepçelerle bağlanacaklardır. Ayrıca alev­li bir ateş, yani cehennem ateşi vardır. Onunla da yakılacaklardır. İbn Cüzey şöyle der: Demirden kelepçe mânâsına gelen kelimesinin çoğuludur. Bunların, ateşten siyah kelepçeler olduğu rivayeti de vardır.[27]
13. Ayrıca onlar için, gırtlaktan geçmeyen ve boğaza takılan kötü bir yemek vardır. Bu yemek, zakkum ve kötü kokulu bir dikendir. İbn Abbâs şöyle der: Bu yemek, ateşten bir dikendir ki, boğazları­na durup ne aşağı iner, ne de geri çıkar.[28] Bu anlatılan kelepçe ve bukağıla­ra ilaveten , işte bu yemek ve elem verici bir azap vardır.
Bundan sonra Yüce Allah, bu azabın vaktini anlatarak şöyle buyurdu: [29]
14. Azap, yerin, dağların ve yeryüzünde bulunanların şiddetli bir şekilde sarsılıp sallandığı gün, yani kıyamet günü olacaktır. O gün dağlar sertliğine rağmen, akıp dağılan kum yığını haline gelir. İbn Kesir şöyle der: Dağlar daha önce som kaya iken, kum tepeleri haline gelir. Sonra bu dağlar ufalanıp savrulur da neticede hiçbir şey kalmayacak şekilde hepsi gider.[30] Nitekim Yüce Allah meâlen şöyle buyurmuştur: "Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki, Rabbim onları ufalayıp savuracak. Böylece yerlerini dümdüz, bomboş bırakacaktır. Orada ne bir iniş, ne de bir çıkış görebilirsin.[31] Yüce Allah, müşrikler için hazırla­dığı elem verici azabı, yerini, âletlerini ve zamanını anlattı. Yeri, cehen­nem; âletleri, bukağı ve kelepçeler; zakkum yemeği; zamanı ise, yerin sarsılıp üzerindekilerin sallandığı zamandır. Yüce Allah böyle buyurarak, kâfirler Allah'ın peygamberini yalanlamaya devam ettikleri takdirde, bütün bu cezalarla onları cezalandırmakla korkutmayı ve tehdidi murâd etmiştir.
Yüce Allah daha sonra, onlardan önce gelmiş olan azgın milletlerin başlarına gelenleri, nasıl isyan ve inat ettiklerini, bu yüzden de onlara in­dirdiği azabı anlattı ve onlara zorba Firavun'u misal olarak getirdi: [32]
15. Ey Mekke halkı, yaptıklarınıza şahit olarak size Muhammed'i gönderdik. Yaptığınız inkâr ve isyan hakkında, aleyhinize şahitlik edecektir. Nitekim daha önce de o azgın ve zorba Firavun'a, ulû'1azm peygamberlerden birini, yani Musa (a.s.) b. İmrân'ı göndermiştik. Hâzin şöyle der: Yüce Allah, diğer ümmetler ve peygamberler arasından özellikle Musa (a.s.)' ve Firavun'u zikretti. Çünkü, Muhammed (a.s.), kendi içlerinde doğduğu için Mekkeliler onu ha­fife alıp eziyet ettiler. Aynı şekilde Firavun da, Musa'(a.s)' terbiye edip büyüttüğü için onu küçümseyip eziyet etmişti.[33]
16. Ey Kureyş topluluğu! Siz nasıl Muhammed'e isyan edip onun peygamberliğini yalanlamışsanız, Firavun da Musa'yı yalanlamış, ona iman etmemiş ve emrine karşı çıkmıştı. Biz de onu, tasavvur edilemeyecek kadar şiddetli ve korkunç bir azapla helak etmiştik. Bu, kavmiyle birlikte denizde boğulmaları ile gerçekleşmişti. Ebussuûd şöyle der: Bu âyet, Firavun'un başına gelenin, kesinlikle, Ku-reyşlilerin başına da geleceğine dikkat çekmektedir. Vebîl, ağır ve sert de­mektir. Hazmi ağır olduğu için hazmedilemeyen bitki mânâsına gelen sözünden alınmıştır.[34]
Yüce Allah Firavun'u cezalandırdığını, mülk ve zorbalığının ondan azabı sayamadığını anlattıktan sonra, tekrar Mekke kâfirlerine dönerek, on­lara kıyameti ve onun korku veren hallerini anlattı ki, başına gelen olaydan Firavun nasıl kurtulamamışsa onların da asla kurtulamayacağını açıklasın: [35]
17. Ey Kureyş topluluğu! Allah'a inanmıyor ve O'nu inkâr ediyorsanız, o korkunç günün azabından nasıl kor­kup sakınmıyorsunuz? Son derece korkunç ve çetin olduğu için, çocukların saçlarının ağardiğı o korkunç günden nasıl emin oluyorsunuz? Taberî şöyle der: O günün korkunçluk ve sıkıntılarından, çocukların saçları ağarır. Bu olay, Yüce Allah'ın Hz. Âdem(a.s)'e şöyle hitap ettiği zaman olacaktır: "Ey Âdem, zürriyetinden cehenneme gidecekleri ayır. Her bin kişiden dok-uzyüz doksan dokuzunu çıkar. İşte orada her çocuk ihtiyarlar.[36]
Bundan sonra Yüce Allah o günün vasıf ve şiddetini daha fazla açıklamak üzere şöyle buyurdu: [37]
18. O korkunç ve zor günün şiddeti do-layısıyle gök çatlayıp yarılır. O günün geleceğine dâir Yüce Allah'ın va'di kesinlikle gerçekleşecektir. Zira Yüce Allah verdiği sözden dönmez. [38]
19. İçlerinde musibetlerin ve kötülüklerden engelleyen şeylerin anlatıldığı bu korkutucu âyetler, insanlar için bir ibret ve öğüttür. Unutan gafillerden kim, zamanı geçmeden bu Öğüt­ten faydalanmak isterse, iman ve itaat ederek Allah'a götüren yola girsin.
Sebepler kolaylaştırılmış, yollar emre hazır hale getirilmiştir. Tefsirciler şöyle der: Bundan maksat, âhiret için bir sermaye olarak kalsın diye; ima­na, Allah'a itaata ve salih amel işlemeye teşvik ve özendirmedir.
Bundan sonra âyet-i kerîmeler, sûrenin başlangıcında geçen 'gece ib­adetimden tekrar söz etmeye başladı: [39]
20. Ey Peygamber! Hiç şüphesiz Rabbin senin Ashabınla birlikte,[40] gecenin üçte ikisinden daha azını, bazen yarısını, bazen de üçte birini, kalkıp ibadet ve teheccüdle geçirdiğinizi bilir. Nitekim Yüce Allah, meâlen şöyle buyur­muştur: "Geceleri pek az uyurlardı. Seher vakitlerinde de istiğfar ederler­di"[41] Gece ve gündüzün miktarlarını, onların cüzlerini ve saatlerini bilen Allah'tır. Onun rızasını kazanmak maksadıyle, gece ka­ranlığında o uzun zamanı ibadetle geçirdiğinizi O bilir. Gece ve gündüzün işini idare eden O'dur. Yüce Allah sizin, ne bütün geceyi, ne de büyük bölümünü ibadetle geçiremeyeceğinizi bildi de size acıyarak yükünüzü hafifletti. Taberi şöyle der: Rabbiniz geceyi ibadetle geçiremeyeceğinizi bildi de, yükünüzü hafifletmek suretiyle tevbenizi ka­bul etti.[42] Gece namazından sizin için kolay olanı kılın. Kıraat, namazın rükünlerinden biri olduğu için, "namaz kılın" yerine "okuyun" İfadesini kullandı. İbn Abbâs şöyle der: Gece ibadeti, Rasulullah (s.a.v)'m Ashabından (r. anhum) kaldırıldı ve bunu yapmak onlar için nafile ibadet oldu. Fakat Rasulullah (s.a.v) için farz olarak kaldı.[43]
Bundan sonra Yüce Allah, şöyle buyurarak, bu hafifletmenin hikmeti­ni açıkladı: Yüce Allah içinizde, hastalığın zayıf düşürmesi sebebiyle gece ibadetinden âciz olanların bulunacağını bildi ve size merhamet olsun diye yükünüzü hafifletti, Bir başka topluluğun da rızik aramak ve helal mal kazanmak üze­re ticaret için ülkelerde yolculuk yapacağını; diğer topluluğun yani mücâhid gazilerin de Allah'ın kelimesini yüceltmek ve dinini yaymak için O'nun uğrunda cihâd edeceklerini bildi. Bu üç gruptan her birine gece ibadeti zor gelir. İşte bunun için Yüce Allah onların iba­det yükünü hafifletti. Yüce Allah, bu âyette kulların gece ibadeti yap­masına engel olan Özürleri anlattı. Bunlardan biri hastalık, biri ticaret yol­culuğu, diğeri de Allah yolunda cihâddır. Sonra da, ibadet etme görevlerini hafifletme emrini pekiştirmek için "Kur'an'dan kolay olanı okuyun" emrini tekrarladı. Fahreddin Râzî şöyle der: Hastaların, hastalıklarından dolayı gece ibadeti ile meşgul olmaları imkânsızdır. Yolcular ve mücâhidlere ge­lince, onlar da gündüzün zor işlerle meşguldürler. Geceleyin uyumadıkları takdirde, meşakkat sebepleri peşpeşe gelmiş olur. İşte bu sebeple Yüce Allah, onların görevini hafifletmiş ve haklarında gece namazının farz olma hükmü kaldırılmıştır.[44] Gece namazından sizin için kolay olacak kadarını kılın ve namazınız da Kur'an'dan kolayınıza geleni okuyun. Farz namazları en mükemmel bir şekiİde kılın. Farz namazl Üzerinize farz olan zekâtı da, zekât almaya hakkı olanlara verin. Tefsircil­er şöyle der: Kur'an-ı Kerim'de namaz emredilip te beraberinde hemen zekâtın emredilmediği yer azdır. Çünkü namaz, kul ile Rabbi arasında di­nin direğidir. Zekât da, kul ile kardeşleri arasında dinin direğidir. Namaz bedenî ibadetlerin, zekât da mâlî ibadetlerin en büyüğüdür. Allah'a güzel bir borç verin. Yani O'nun rızasını kazanmak mak­sadıyla, iyilik ve ihsan yollarıyle sadaka verin. İbn Abbâs şöyle der: Yüce Allah bununla, zekâtın dışında kalan sıla-i rahim, misafir ağırlama ve benzeri diğer sadakaları kastediyor.[45] Ey in­sanlar! Hayır ve iyilik yollarından ne yaparsanız, sevap ve karşılığını Rabbinizin katında bulursunuz. Kıyamet gününde o sevap ve mükâfatı sizin için dünyada yaptığınız sâlih amellerden daha hayırlı bulur­sunuz. Çünkü dünya geçici, âhiret ise ebedîdir. İyi kimseler için Allah katında olan daha hayırlıdır, Bütün hallerinizde, Allah'ın bağışlamasını isteyin. Çünkü insanın kusur ve eksiklik yapmaması çok azdır. Kuşkusuz Allah'ın bağışlaması çok, rahmeti geniştir.
Yüce Allah bu sûreyi, infâk edip güzel amel işleyenlere Allah'tan af ve mağfiret dilemelerinin yolunu göstererek sona erdirdi. Çünkü, belki de insanlar, Allah yolunda harcamaya samimiyetle niyet etmemişler veya Allah'a borç verme işini güzel yapmamışlardır. Böylece harcamayı yersiz yapmışlardır. Yahut nafakayı kendi istek ve maksatları doğrultusunda har­camışlardır. Bu, Allah yolunda harcama konusuna uygun düşen bir sona erdiriştir. Kur'an'ı, en açık bir ifadeyle indiren Allah, noksan sıfatlardan uzaktır. [46]

Edebî Sanatlar

Bu mübarek sûre birçok edebî sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. arasında tıbâk vardır.
2. arasında cinâs-ı iştikak vardır.
3. "Kur'an'ı tertîl ile oku", Mutlak ihlâs ile ona yönel" ve "Biz de onu ağır ve çetin bir şekilde ceza­landırdık" âyetlerinde, daha çok beyan ve izahta bulumak için, fiil, mastar ile pekiştirilmiştir.
4. "Kuşkusuz biz size bir peygamber gönderdik" âyetinde, III. şahıs zamirinden II. şahıs zamirine dönüş vardır. Aslına göre devam etseydi, Yüce Allah derdi. Bu dönüşten maksat, iman etmemekten dolayı kınamak ve azarlamaktır
5. "Kur'an'dan kolay olanı okuyun" âyetinde me-câz-ı mürsel vardır. Yüce Allah burada, kırâatla namazı kastetmiş ve küll (bütün) yerine cüz'ün (parçanın) ismini zikretmiştir. Çünkü kıraat namazın rükünlerinden biridir.
6. "Kendiniz için hayırdan ne takdim etmiş iseniz..." âyetinde, husustan sonra umûmun zikri vardır. Yüce Allah, na­maz, zekât ve Allah yolunda harcamayı zikrettikten sonra, hayrı ge-nelleştirdi ki, bütün iyi amelleri ihtiva etsin.
7. "Allah'a güzel bir şekilde borç verin" âyetinde istiâre-i tebeiyye vardır. Yüce Allah fakir ve düşkünlere ihsanda bulunma­yı, Alemlerin Rabbine borç vermeye benzetti. Bu, güzel istiarelerdendir.
8. "Hiç kuşkusuz bizim katımızda kelepçeleri, yakıcı bir ateş, boğaza durukan bir ateş ve elem veri­ci bir azap vardır" gibi âyetlerde seci' murassa' vardır.
Yüce Allah'ın yardımıyle "Müzzemmil Sûresi"nin tefsîri bitti. [47]


[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/97-98.
[2] Bahr, 8/35S
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/101.
[4] Kurtubî, 19/33
[5] Buharî, Bed'ui vahy 3; Tefsîr-i sûre 74, 4,5
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/101-102.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/102.
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/102.
[9] Müzemmİl sûresi, 73/20
[10] Tefsîr-i kebîr, 30/171. Rasulullah (s.a.v) ve Ashabı (r. anhum), gece ibadetiyle mükellef olmuşlardır ki, davet düşmanlarına karsı koymak için hazırlanmaya teşvik edici olsun ve aynı zamanda onların en mükemmel bir şekilde ruhen ve bedenen terbiye edilmeleri için gece i-badeti ile mükellef kılındılar ki zorluklara, güçlüklere, tehlikeleli ve korkunç şeylere sabret­sinler ve karşılarına çıkan her zor şey karşısında, kendilerini üstün kılacak şeyi kazansınlar. Bu ruh eğitimi neticesinde müslümanlar, cihâdları, sabırları ve Allah yolunda eziyetlere kat­lanmaları sayesinde, yeryüzünün doğularına ve batılarına sahip olmuşlardır.
[11] Hâzin, 4/165
[12] Peygamberin Kur'ân'ı tilaveti ve Kur'ân tilavetinin faziletleri için bkz, İbn Kesîr, Muhta-sar-ı îbn Kesîr, 3/562
[13] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/102-103.
[14] Tefsîr-i kebîr, 30/174
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/103-104.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/104.
[17] Teshil, 4/157
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/104-105.
[19] Muhtasar-ı İbn Kesir, 3/564
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/105.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/105.
[21] İbn Kesîr de böyle demiştir. Bkz. Muhtasar, 3/564
[22] Enam sûresi, 6/68
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/105.
[24] Sâvî Haşiyesi, 4/260
[25] Sâvî Haşiyesi, 4/260
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/105-106.
[27] Teshîl, 4/158
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/106.
[28] Bahr, 8/364
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/106.
[30] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/565
[31] Tâhâ sûresi, 20/5-7
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/106.
[33] Hâzin, 4/169
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/106-107.
[34] Ebussuûd, 5/205
[35] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/107.
[36] Taberî, 29/86; Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/565
[37] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/107.
[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/107.
[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/107-108.
[40] Bu âyet, gece ibadetinin Peygamber (s.a.v.) ve Ashabına (r. anhum) farz olduğuna dâir açık bir delildir. Onlar gecenin üçte birinden az ve üçte ikisinden çok olmamak üzere, uzun zaman ibadetle mükellef kılınmışlardı. Çünkü gece ibadet etmek ve zikir, namaz ve Kur'an okumak gibi çeşitli ibadetlerde geceyi ihya etmek, müslümanlann bedenlerini kuvvetlendi­riyor, ruhlarını arındırıyor ve sıkıntılı hayata, refah içinde yaşayanların içinde bulundukları ra­hatlık, rahâvet ve lezzetlere dalma gibi şeylerden sakınmaya alıştırıyordu. Yüce Allah onları gece ibadeti ile mükellef kıldı ki, ruhen ve bedenen, bu yeni davetin yükünü omuzlanmaya ve bu dinî yayma uğrunda meşakkatlere katlanmaya hazırlasın. Bu ne yüce ve değerli bir eğitim! Adamları ve kahramanları yetiştiriyor.
[41] Zâriyat sûresi, 51/17-18
[42] Taberî, 29/88
[43] Tefsîr-i kebîr, 30/187
[44] Tefsîr-i kebîr, 30/187
[45] Hâzin, 4/171
[46] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/108-109.
[47] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/110.

Hiç yorum yok :

Yorum Gönder