İNŞİKAK SURESİ
. 4
İNŞİKAK SURESİ
Mekke'de inmiştir, 25
âyettir.
Takdim
İnşikâk
sûresi Mekke'de inmiştir. Bu sûre de, Mekke'de inen ve İslam inançlarını ele
alan diğer sûreler gibidir. Ayrıca kıyametin korkunç hallerinden
bahseder.
Bu mübarek sûre bazı âhiret sahnelerini anlatarak başlar, kıyamet koptuğunda
kâinatta meydana gelecek olan değişimleri tasvir eder: "Gök yarıklığı, Rabbini
dinleyip ona yaraşır şekilde boyun eğdiği, yer uzatılıp düzlendiği, içinde
bulunanları atıp boşaldığı, böylece Rabbini dinleyip O'na hakkıyle boyun eğdiği zaman..."
Sonra bu sûre, rızık ve geçim vasıtalarını elde etme yolunda, didinip
yorgun düşen insanın yaratılışından söz eder. İnsan rızkını temine çalışır ki,
âhireti için arzu ettiği iyi veya kötüyü, hayır veya
şerri göndersin. Sonra da kıyamette, bu yaptıklarının âdil karşılığım alsın: "Ey
İnsan! Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba göstermektesin ve O'na varacaksın.
Kimin kitabı sağından verilirse, kolay bir hesapla hesaba çekilecek"
Daha sonra sûre, müşriklerin Kur'ân-ı Kerim'e karşı tutumlarını ele alır, onların, mal ve
çocuğun bir yarar sağlamayacağı o dehşetli günde, şiddetli ve korkulu durumlarla
karşılaşacaklarına ve tehlikelere maruz kalacaklarına yemin eder: "Hayır!
Şafağa, geceye ve gecede basan karanlığa ve dolunay halindeki aya yemin olsun
ki, siz halden hale geçeceksiniz"
Bu mübarek sûre, âyetlerinin
açıklığına ve delillerinin parlaklığına rağmen Allah'a iman etmedikleri için
müşrikleri kınayarak sona erer ve onları cehennemde bekleyen elem verici azapla
müjdeler: "Onlara ne oluyor da iman etmiyorlar?! Kendilerine Kur'ân okununca neden secde etmiyorlar?! Aksine o kâfirler
yalanlıyor. Oysa ki Allah, onların gizlediği şeyleri bilmektedir. Onlara elem
verici bir azabı müjdele. İman edip iyi amel işleyenler hariç. Onlar için
kesintisiz bir mükâfaat vardır." [1]
Bismülâhirrahmânirrahîm
1. Gök
yarıldığı,
2. Rabbini
dinleyip O'na yaraşır şekilde boyun eğdiği,
3. Yer uzatılıp
düzlendiği,
4. İçinde
bulunanları atıp boşaldığı,
5. Ve Rabbini
dinleyip O'na hakkıyla itaat ettiği vakit (insanoğlu yaptıkları ile
karşılaşır).
6. Ey İnsan!
Şüphe yok ki sen Rabbine doğru çaba üstüne çaba göstermektesin ve O'na
varacaksın.
7. Kimin kitabı
sağından verilirse,
8. Kolay bir
hesapla hesaba çekilecek.
9. Ve sevinçli
olarak ailesine dönecek.
10, 11, 12, 13.
Kimin kitabı arkasından verilirse, derhal yok olmayı isteyecek ve alevli ateşe
girecek. Bilinmeli ki, dünyada ailesi içinde şımarıktı.
14. O hiçbir
zaman Rabbine dönmeyeceğini sandı.
15. Evet!
Elbette Rabbi onu görüyordu.
16, 17, 18, 19.
Şafağa, geceye ve onda basan karanlığa, dolunay olmuş aya yemin ederim ki,
halden hale geçersiniz.
20. Böyleyken
onlar acaba neden îman etmezler?
21. Onlar
kentlilerine Kur'ân okununca
neden eğilmezler?
22. Bilakis
kâfirler yalanlıyor.
23. Halbuki
Allah onların gizlediği şeyleri çok iyi bilir.
24. Onlara elem
verici azabı müjdele!.
25. İman edip
salih amel işleyenler müstesna, onlar için arkası
kesilmeyen bir mükâfaat vardır.
Kelimelerin İzahı
Kâdih, çaba
sarfeden demektir. Bir işte çalışmak, gayret göstermek
ve nefsi zorlamaktır. Şâir şöyle der:
Döner. Bir kimse geri döndüğünde
denilir. Geniş zamanı
dür. "Mal ve nimet çoğaldıktan sonra,
bunların eksilmeye dönmesinden sana sığınırım" mealindeki hadiste de bu anlamda
kullanılmıştır.[3]
Şafak, güneş battıktan sonra
meydana gelen kırmızılık demektir.
Topladı, ekledi,
dürdü.
Toplandı ve nuru tamamlandı. Memnun, kesilmiş demektir. [4]
Âyetlerin Tefsiri
1. Bu âyetler,
kıyametteki korkunç durumlan açıklar ve kıyamet
gününden hemen önce meydana gelecek musibetler ve hayal etmenin bile ürperti
vereceği korkunç halleri tasvir eder. Yani, gök kainatın harap olacağını
bildirmek üzere yarılıp çatladığı zaman... Alûsî der
ki: Gök, kıyamet gününün dehşetinden yarılır.[5]
2. Rabbin
emrini dinleyip hükmüne boyun eğdiği ve kendisine işitip itaat etmek, kıyamet
korkusundan yarılmak hak olduğu zaman... [6]
3. Dağlarının
ve tepelerinin giderilmesiyle, yeryüzü genişleyip; dağsız, çukursuz ve binasız
dümdüz bir hale geldiği zaman... [7]
4. İçinde
bulunan ölüleri, hazineleri ve madenleri atıp boşaldığı zaman... Kurtubî şöyle der: Ölülerini çıkarıp dışarı atarak
boşaldığı; gebelerin, karınlarmdakileri attıkları
gibi, içinde bulunan hazine ve madenleri dışarı fırlattığı zaman... Bu,
korkunçluğun büyüklüğünü gösterir.[8]
5. Rabbinin
emrini dinleyip itaat ettiği, dinleme ve
itaatin ona vacip olduğu zaman... edatının
cevabı, korkutma hususunda daha etkili olsun diye, zikredilmiştir. Yani, yukarda
anlatılanların hepsi meydana geldiği zaman, insan, hayal dahi edilemeyecek
derecede sıkıntılı ve korkulu durumlarla karşı karşıya gelecektir. Bundan sonra
Yüce Allah, insanın, bu hayattaki yorgunluk ve çabalarını haber vermek ve bu
didinmelerinin, Allah katında karşılığını alacağını bildirmek üzere şöyle
buyurdu: [9]
6. Bu hitap,
bütün insanları kapsamaktadır. Yani, ey Âdemoğlu! Sen, sonu ölüm olan işlerin
sebebiyle yorulup çabalıyorsun. Zaman uçup gidiyor. Oysa ki sen her an, kısa
ömür mesafenden bir miktar alıyorsun. Sanki sen ölüme doğru hızla koşan birisin.
Sonra Rabbinle karşılaşacaksın, O sana amelinin karşılığını, hayırsa hayır, şer
ise şer olarak verecek. Ebû Hayyân şöyle der:. yani sen, Rabbinle karşılaşıncaya kadar
ömrün boyunca iyi veya kötü amel işlemeye çabalıyan
birisin. Yorulmanın karşılığını, sevap veya ceza olarak alacaksın.[10]
Daha sonra Yüce Allah, insanların,
bahtiyar ve bedbaht; amel defterlerini sağından ve solundan alanlar diye ikiye
bölündüklerini anlatmak üzere şöyle buyurdu: [11]
7. Amel
defterleri sağ taraflarından verilenler, ki bu mutluluk alâmetidir. [12]
8. İşte onların
hesaplan kolay ve rahat olaçaktır, iyiliklerinin
karşılığını görecekler, kötülüklerinden vaz geçeceklerdir. Sahih hadiste de bildirildiği gibi, "arz"
işte budur.[13]
9. Amel defteri
sağlarından verilenler, cennette Allah'ın kendilerine verdiği nimet ve
ikramlardan dolayı sevinçli ve mutlu olarak ailelerine dönerler. [14]
10. Amel
defterleri arka taraflarından doğru soldan verilenlere gelince, ki bu da
bedbahtlık alâmetidir. [15]
11. Ölümü ve
yok olmayı isteyerek, "Yazıklar olsun, mahvoldum!" diye bağıracaklar, [16]
12. Çılgın
alevli ateşe girecek, onun azab ve ateşine
katlanacaklardır. [17]
13. Çünkü o,
aile efradı ile birlikte dünyada sevinçli, gafil ve eğlenceye dalmıştı. Akibetlerini düşünmez ve âhiret
aklına gelmezdi. İbn Zeyd
şöyle der: Yüce Allah cennet ehlini, dünyada korkan, üzülen ve ağlayan; ardından
da âhirette kendilerine nimet verilen ve sevinçli
kimseler olarak niteledi. Cehennemlikleri ise dünyada, sevinen ve
gülenler, sonra da âhirette, onları uzun bir üzüntüye boğulan kişiler
olarak
niteledi.[18]
14. Kâfir, asla
Rabbine dönmeyeceğini ve Allah'ın, hesap ve ceza için, Öldükten sonra onu
diriltmeyeceğim sandı. Onun için, inkâr edip kâfir oldu. [19]
15. Hayır,
öldükten sonra onu Allah tekrar diriltecek ve iyi olsun, kötü olsun, ne
yaptıysa, bütün amellerinin karşılığını verecektir. Çünkü Yüce Allah kullarını
görmektedir. İşlerinden hiçbiri Allah'a gizli kalmaz. [20]
16. Buradaki
yemini te'kîd
içindir. Yani, ufuğun, güneş battıktan sonraki
kızıllığına kuvvetle yemin ederim. [21]
17. Geceye ve
onun toplayıp kendisine kattığı, karanlığı içerisinde örttüğü insan, hayvan ve
haşerelere yemin ederim. Tefsirciler şöyle der: Gecede bütün mahlukât sükûna
erer. Gündüzün yayılmış olan insan, hayvan ve davarları toplar. Bunların her
biri kendi yerine ve barınağına sığınıp girer. Bunun içindir ki Yüce Allah,
kullarına, "Geceyi dinlenme
vakti kıldı"[22]
mealindeki sözüyle, onlara nimet verdiğini bildirdi. Gündüz olunca insanlar
dağılırlar; gece geldiği zaman ise, herkes kendi barınağına dönüp sığınır. [23]
18. Aydınlığı
ve nuru tamamlandığı ve böylece dolunay haline geldiği zamanki aya yemin ederim
ki, [24]
19. Ey insanlar
topluluğu! Mutlaka âhirette zor, çetin ve dehşetli
durumlarla karşı karşıya kalacaksınız. Bu, yeminin cevabıdır. Âlûsî der ki: Yani, halden hale geçeceksiniz. Bu haller, birbirinden şiddetli ve zor
hallerdir. Bunlar ölüm ve ölümden sonraki kıyamet safhaları ve korkunç
halleridir.[25]
Taberî de der ki: Yani, onlar kıyamet gününün
sıkıntılı ve korkulu durumlarından, çeşitli hallerle karşılaşacaklardır.[26]
20. Bu, kınama
maksadıyla sorulan bir sorudur. Yani, o müşrikler niçin Allah'a inanmıyor ve
gerçekleşeceğine dâir apaçık delil ve hüccetler bulunduğu halde, niçin, öldükten
sonra dirilmeyi kabul edemiyorlar?! [27]
21. Kur'ân âyetlerini işittiklerinde niçin Rahmân'a boyun eğip
secde etmiyorlar? [28]
22. Aksine o
kâfirlerin tabiatı, inkâr, inat ve yalancılıktır. Onun içindir ki, Kur'ân okunduğunda secde etmezler. [29]
23. Allah,
kalplerinde sakladıkları inkâr ve yalanlamayı çok iyi bilir. İbn Abbâs der ki: "Peygamber ve
mü'minlere karşı gizledikleri düşmanlığı daha iyi
bilir"[30]
24. İnkâr ve
sapıklıklarından dolayı, onları elem ve acı verici azapla müjdele. Bunu, onlar
için bir müjde yerine koyarak söyle. İbn Cüzeyy şöyle der: Uyarma yerine müjdenin kullanılması,
kâfirlerle alaydır.[31]
25. Ancak,
Allah ve Rasulünü tasdik ederek, hem iman edip hem iyi
amel işleyenler var ya, İşte onlar için âhirette, eksilmeyen ve tükenmeyen, aksine ebedî ve devamlı
bir sevap vardır. Yüce Allah, kâfirlerin akıbetini anlattıktan sonra, iyilere
verilen nimetleri anlatarak bu mübarek sûreyi sona erdirdi. Bu, sûrenin başında
Allah'ın kapalı bir şekilde anlattığı, çalışan herkesin amelinin karşılığını
alacağını ifade eden, "Ey insan! Şüphe yok ki, sen Rabbine doğru çaba
göstermektesin ve Oha varacaksın" mealindeki âyetin açıklaması
mahiyetindedir. [32]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. yer arasında
tıbâk vardır.
2. "Amel
defteri sağ tarafından verilene gelince" cümlesi ile, "Amel defteri arkasından
verilene gelince" cümlesi arasında mukabele vardır.
3. "Mutlaka bir
tabakadan diğer bir tabakaya bineceksiniz"
cümlesinde kinaye vardır. Yüce Allah,
insanın karşılaşacağı sıkıntılı ve korkunç hallerden kinaye olarak bunu
zikretti.
4. topladı ile
toplandı kelimeleri arasında cinâs-ı nakıs vardır.
5. "Onları,
elem verici bir azapla müjdele" âyetinde alay üslubu kullanılmıştır. Müjdenin
uyarma yerinde kullanılması, kâfirlerle bir nevi alaydır.
6. gibi, ayrıca
gibi âyet sonlarına riayet için, fasıla harfleri birbirine uygun gelmiştir.
Buna seci' denir. Seci' de güzelleştirici edebî sanatlardandır.
Yüce Allah'ın yardımıyle "İnşikâk Sûresi"nin
tefsiri bitti. [33]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/255.
[2] Bahr, 8/444
[3] İbn Mâce, Duâ, 20
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/257.
[5] Rûhu'l-meânî, 30/78
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/258.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[7] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[8] Kurtubî,
19/268
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/258.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[10] Bahr, 8/446
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/258.
[13] Âyette geçen "lkolay hesap"tan
maksat, "arz"dır. Çünkü Rasulullah (s.a.v)'m şöyle
dediği rivayet olunmuştur: "Kim hesaba çekilirse, azab
görüv.'fHz. Aişe dedi ki: Yüce
Allah, "Kolay bir hesapla hesaba çekilecek" buyurmuyor mu? Bunun üzerine Hz. Peygamber (a.s). buyurdu ki: "O sadece bir "arz"dır.
Fakat hesaba çekilen azaba uğratılır" (Buhârî, İlim.
35; Müslim, Cennet 79. Bir başka hadiste, Hz.
Peygamber (a.s) şöyle buyurmuştur: "Yüce Allah, kıyamet günü kula yaklaşır ve
rahmet kanadını üzerine serer, ona, "şöyle şöyle
yaptın" der ve günahlarını sayar. Sonra şöyle der: "Senin bu günahlarını dünyada
Örttüm. Şimdi de onları senin için bağışlıyorum" İşte "Kolay hesap"tan maksat
budur."
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/258-259.
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[16] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[18] Kurtubi,
19/271
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/259.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259.
[22] Eıı'am sûresi,
6/96
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/259-260.
[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[25] Rûhu'l-meânî, 30/82
[26] Kurîubî,
30/80
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/260.
[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[28] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[30] Bahr,
8/448
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/260.
[31] Teshil, 4/188
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/260.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/260.
[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/261.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder