ÎNFİTÂR SÛRESİ
. 4
ÎNFİTÂR SÛRESİ
Mekke'de inmiştir, 19
âyettir.
Takdim
İnfitâr
sûresi Mekke'de inen sûrelerden olup, bundan önceki Tekvîr sûresi gibi, kıyamet koparken meydana gelecek kâinat
değişimini ve o Önemli günde vuku bulacak olan büyük olayları ele alır. Daha
sonra da, öldükten sonra dirilme ve haşr gününde
itaatkâr ve âsi kulların durumlarının ne olacağını açıklar.
Bu mübarek sûre kâinatta meydana
gelen, göğün yarılması, yıldızların parçalanıp dağılması, denizlerin
karıştırılması ve kabirlerin, içindekileri dışarı atması ve bunu takip eden
hesap ve ceza gibi olayları ve değişim sahnelerini açıklayarak başlar: "Gökyüzü
yarıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı, kabirlerin
içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu yapıp önceden gönderdiklerini
ve yapmayıp geride bıraktıklarını bir bir anlar."
Bundan sonra sûre, insanın inkâr
etmesini ve Rabbinin nimetlerine nankörlük yapmasını anlatır. İnsan, Yüce
Allah'ın nimetlerini bol bol alır fakat nimetin
hakkını tanımaz. Ne Rabbinin kıymetini bilir, ne de lütuf, nimet ve ihsanına
şükreder: "Ey insan! Seni yoktan yaratıp düzgün ve endamlı kılan, sana ölçülü
ve dengeli davranma imkânı veren ve seni dilediği şekilde terkip eden, ihsanı
bol Rabbine karşı seni aldatan nedir?"
Daha sonra sûre, bu inkâr ve
nankörlüğün sebebini anlatır. Yüce
Allah'ın, her insana bir melek vekil ettiğini, bu meleklerin, İnsanların
amellerini yazıp fiillerini takip ettiklerini açıklar: "Yok, öyle değil! Aksine
ısrarla dini yalanlıyorsunuz. Şunu iyi bilin ki, üzerinizde muhafızlık eden
değerli kirâmen kâtibin melekleri (yazıcılar) var.
Onlar ne yaptığınızı bilirler"
Sûre, insanların âhirette, iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılacağım anlatır
ve bunlardan her birinin varacakları yeri açıklar: "İyiler muhakkak
cennettedirler. Kötüler de cehennemde... Ceza günü oraya
girecekler..."
Bu mübarek sûre, kıyamet
gününün büyüklüğünü, şiddetini, insanların o gün hiçbir güç ve kuvvetlerinin
olmayacağım, yönetim ve idarenin sadece Allah'ın elinde olacağını tasvir ederek
sona erer: "Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? Hiçbir
kimsenin, başkası için hiçbir şeye sahip olmadığı gündür. O gün iş Allah'a
kalmıştır." [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1, 2, 3, 4, 5.
Gökyüzü varıldığı, yıldızlar döküldüğü, denizler birbirine katıldığı,
kabirlerin içindekiler dışarı çıkarıldığı zaman, insanoğlu yapıp
gönderdiklerini ve yapamayıp geride bıraktırlarını
anlar.
6, 7, 8. Ey
insan! Seni yoktan yaratıp düzgün yapılı ve endamlı kılan, sana ölçülü ve
dengeli davranma imkânı veren, seni dilediği şekilde terkip eden, ihsanı bol
Rabbine karşı seni aldatan nedir?
9, 10, 11, 12.
Yok, öyle değil! Israrla dini yalanlıyorsunuz. Şunu iyi bilin ki üzerinizde
muhafızlık eden değerli kâtipler vardır. Onlar, yapmakta olduklarınızı
bilir
13, 14, 15, 16.
İyiler muhakkak cennet içinde olurlar, kötüler de cehennem içinde. Ceza gününde
oraya girerler. Oradan bir daha da ayrılmazlar.
17, 18, 19.
Ceza günü nedir bilir misin? Nedir acaba o ceza günü? Hiç kimsenin başkası için
hiçbir şeye sahip olmadığı gündür. O gün iş Allah'a kalmıştır.
Kelimelerin İzahı
Yarıldı. yarmak demektir. Devenin
azı dişi, damağı yarıp göründüğünde söylenilen sözü bundandır. Düştü, arka
arkaya döküldü.
Çevrildi, alt üst edildi. Bir
kimse, bir şeyin içini dışına der. Seni aldattı.
Uzuvlarını sağlıklı ve düzgün
yaptı. Cehenneme girer, alev ve sıcağını tadarlar. [2]
Âyetlerin Tefsiri
1. Allah'ın
emri ile, meleklerin inmesi için gökler yarılınca... Nitekim bunun tefsiri
mahiyetinde, diğer bir âyette Yüce Allah meâlen şöyle
buyurmuştur: "O gün gökyüzü bulutlarla yarılacak ve melekler bölük bölük indirileceklerdir"[3]
2. Yıldızlar
parçalanıp burçlarından ve yerlerinden ayrılıp dökülünce... [4]
3. Denizler
birbirine açılıp tatlısı tuzlusu birbirine karışarak tek bir deniz
olunca... [5]
4. Kabirler alt
üst olup içlerindeki ölüler dışarı çıkarılınca... [6]
5. Bu, önce
geçen şart cümlelerinin cevabıdır. Yani, işte o zaman her nefis, hayır veya
serden geriye ne bıraktı, iyi veya kötü amelden ileriye ne gönderdi ise onu
bilir. Taberi şöyle der: iyi amelden ne gönderdi ise
onu ve kendisi bir çığır açıp da onunla daha sonra amel edilen şeyden geriye ne
bıraktı ise onu bilir.[7]
Yüce Allah, âhiret hallerini ve ondaki korkunç durumları anlattıktan
sonra, âyetler, câhil ve gafil insanın önünde bulunan sıkıntı verici ve korkunç
halleri hatırlatmaya başladı: [8]
6. Ey insan!
Hilm sahibi ve ihsanı bol Rabbine karşı seni ne
aldattı da, sana karşı merhamet ve ihsanına rağmen
O'na isyan ettin ve emrine karşı
gelmeye cür'et ettin?![9]
Bu bir kınama ve sitemdir. Yüce Allah sanki şöyle buyurmuştur: "Rabbinin
ihsanına isyanla ve sana olan merhametine inat ve taşkınlıkla nasıl karşılık
verdin?! İyiliğin karşılığı iyilikten başka bir şey midir?"[10]
7. O Rabbin ki,
seni yoktan var etti, uzuvlarım
sağlıklı ve düzgün kıldı. İşitiyor, anlıyor
ve görüyorsun. Boyunu, en güzel şekilde dümdüz, dimdik kıldı. [12]
8. Seni
fevkalâde güzel şekilde, istediği ve seçtiği şekilde yarattı. Seni hayvan şeklinde kılmadı. Nitekim Yüce
Allah meâlen şöyle buyurmuştur: "Biz insanı en güzel
surette yarattık"[13]
Bundan sonra Yüce Allah din gününü
yalanladıkları için müşrikleri kınayarak şöyle buyurdu: [14]
9. Ey
Mekkeliler! Allah'ın hilmine aldanmayın, onun
azabından sakının. Zira siz hesap ve ceza gününü yalanlıyorsunuz. [15]
10. Oysa
üzerinizde yaptıklarınızı kayda geçiren, davranışlarınızı gözeten melekler
vardır. Kurtubî şöyle der: Üzerinizde sizi gözeten
melekler vardır.[16]
11. Onlar,
Allah katında değerli meleklerdir. Sözlerinizi ve yaptıklarınızı yazarlar. [17]
12. Yaptığınız
iyi ve kötü işleri bilir ve kıyamet gününde yaptıklarınızın karşılığı verilmesi
için onları amel defterlerine kaydederler.
Bundan sonra Yüce Allah,
mahlukların iyiler ve kötüler diye ikiye ayrılacağını açıkladı ve bu iki gruptan
herbirinin akıbetlerinin ne olacağını anlattı: [18]
13. Dünyada
Rablerinden sakınan inü'minler, o gün,
anlatılamayacak derecede sevinçli ve
mutludurlar. Cennet bahçelerinde, hiçbir gözün görmediği, hiçbir kulağın
işitmediği ve hiçbir insanın akıl ve hayâlinden geçmeyen nimetler içinde yüzerler. Cennette ebedî
kalıcıdırlar. [19]
14. Dünyada
Rablerine karşı gelip isyan eden kâfirler ise, mutlaka yakıcı bir ateş ve
cehennemde sürekli bir azap içersinde olacaklardır. [20]
15. Yalanlamış
oldukları ceza gününde oraya girecekler ve onun ateşine katlanmaya
çalışacaklardır, [21]
16. Oradan bir
daha da ayrılmazlar. [22]
17. Ceza günü
nedir, o nasıl şiddetli ve korkunç bir şeydir, bilir misin? Bu, ceza gününün
dehşet ve azametini gösterir. [23]
18. Nedir acaba
o ceza günü? Yüce Allah o günün azametini ve durumunun dehşetini ifade etmek
için, bu âyeti tekrar zikretti. Bu, Yüce Allah'ın şu mealdeki âyetine benzer:
"Gerçekleşecek olan... Nedir o gerçekleşecek olan?! Gerçekleşecek olanın ne
olduğunu sen nereden bileceksin"[24]
Sanki Yüce Allah şöyle buyuruyor: Ceza günü, şiddet ve korkunçluğunu hiç kimse
bilemiyecek kadar şiddetlidir. O derece ki hiçkimse onun büyüklüğünün miktarını ve korkunçluğunun
derecesini bilemez. O, anlatılamayacak ve açıklanamayacak kadar
korkunçtur. [25]
19. O öyle
korkunç bir gündür ki, hiçkimse diğerine bir fayda
sağlayamaz, ondan hiçbir zararı da savamaz. O gün emir yalnız Allah'ındır. Hiç
kimse o hususta Allah'la tartışamaz. [26]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. Önceden
gönderdi ile geri bıraktı arasında tıbâk vardır. Bu,
güzelleştirici edebî sanatlardandır.
2. "itaatkârlar
cennetlerde, âsiler ise cehennemdedir"
âyetlerinde mukabele sanatı
vardır. Yüce Allah
itaat edenlere karşılık âsileri, cennete karşılık da cehennemi
zikretmiştir. Aynı zamanda burada, "Tersî'" ismi verilen güzelleştirici edebî
sanat vardır.
3. "Yıldızlar
dağıldığında" âyetinde istiâre-i mekniy-ye vardır.
Yüce Allah yıldızları, dizildikleri ip kopup da saçılıp dağılan mücevherlere
benzetti. Müşebbehun bİh'i
zikretmeyip onun levâzımatından olan jteiil yani "dağılma" kelimesiyle ona işaret etti. Bunu
istiâre-i mekniy-ye yoluyla yaptı.
4. "İhsanı bol
Rabbine karşı seni aldatan nedir?" sorusu kınama ve inkâr ifade
eder.
5. Cennet ve
cehennem kelimelerinden herbirinin nekra olarak söylenmesi, nimetlerin büyüklüğünü ve
cehennemin korkunçluğunu ifade eder.
6. "Ceza
gününün ne
olduğunu bilir misin? Nedir acaba o ceza
günü?" âyetlerinde, âyetin tekrarı ile itnâb
yapılmıştır. Bu, o günün korkunçluğunu ve son derece şiddetli olduğunu ifade
etmek içindir. Sanki o gün, anlatılamayacak ve hayal edilemeyecek kadar
dehşetlidir.
7. gibi âyet
sonlarında seci' murassa1 vardır. Aynı zamanda ve gibi kelimelerle, gibi âyet sonlarında da bu sanat vardır. Bu,
güzelleştirici edebî sanatlardandır. [27]
Bir Nükte
Rivayete göre Halîfe Süleyman b.
Abdülmelik, Ebû Hâzini
el-Müze-nî'ye şöyle demiştir: "Keşke, kıyamet günü
nereye varacağmızı ve Allah katında bizim için ne
olduğunu bilsem!" Ebû Hâzim
şöyle cevap verdi: "Yaptıklarını Allah'ın kitabına arzet. Allah katında senin için ne olduğunu görürsün." Bunun
üzerine Halîfe: "Bunu, Allah'ın kitabının neresinde bulurum?" dedi. Ebû Hâzim: "İyiler muhakkak
cennette, kötüler de cehennemdedir, âyetinde bulursun" dedi. Halîfe Süleyman: "O
halde, Allah'ın rahmeti nerde kaldı?" dedi. Ebû Hâzim:
"Muhakkak ki, Allah'ın rahmeti
iyilik edenlere yakındır"[28]
âyetiyle cevap verdi.
Yüce Allah'ın yardımıyle "İnfitâr Sûresi"nin
tefsiri bitti. [29]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/235.
[2] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237.
[3] Furkân sûresi,
25/25
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/237.
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237.
[6] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237.
[7] Taberi,
30/54
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237.
[9] Bu âyet, Rabbinin nimetlerini inkâr eden insanın
durumuna hayret ettirme ve kınama yoluyla gelmiştir. Bazılarının dediği gibi,
delil telkin etme yoluyla gelmemiştir. Bazıları bunu savunarak şöyie demişlerdir: Yüce Allah ona şöyle demesini telkin
ediyor: "Beni senin ikramının bol olması aldattı". Ömer'in (r.a.), "Onu
ahmaklığı ve cahilliği aldattı" sözü, bizim görüşümüzü destekler.
[10] Rahman sûresi, 55/60
[11] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/237-238.
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[13] Tin sûresi, 95/4
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[16] Kurtubi,
19/245
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
7/238.
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[19] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/238.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239.
[22] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239.
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239.
[24] Hakka suresi 69/1-3
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239.
[27] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/239-240.
[28] A’raf suresi,
7/56
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 7/240.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder