SAFF SÛRESİ
6
SAFF SÛRESİ
Medine'de inmiştir. 14
âyettir.
Takdim
Saff Sûresi
Medîne'de inen ve fıkhî hükümler yönü ağır basan
sûrelerden biridir. Bu sûre "savaş", Allah düşmanlarıyla cihâd, Allah'ın dinini yüceltmek ve kuvvetlendirmek için
O'nun yolunda canını feda etmek konusunu anlatır. Ayrıca mü'minin dünya ve âhirette
mutluluğuna vesile olan kazançlı ticaretten bahseder. Fakat sûrenin, etrafında
dönüp dolaştığı ana konu savaştır. Bu sebeple sûreye "Saff Sûresi" denilmiştir.
Yüce Allah'ı teşbih ve yüceltmeden
sonra, bu mübarek sûre, mü'min-leri sözünden dönmekten ve üzerlerine aldıkları şeyleri
yerine getirmemekten sakındırarak başlar: "Göklerde ve yerdekilerin hepsi
Allah'ı teşbih eder. O, üstündür, hikmet sahibidir. Ey iman edenler!
Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz?!"
Sonra bu sûre, mü'min şecaati ve cesareti ile, Allah düşmanlarıyla yapılan
savaştan bahseder. Çünkü mü'min, yüce bir maksat için
çalışır bu da hakkın kandilini yükseltmek ve Allah'ın dinini yüceltmektir:
"Allah, kendi yolunda kenetlenmiş bir bina gibi saf olarak savaşanları
sever."
Bundan sonra sûre, Yahudilerin,
Musa (a.s.) ile İsa'nın (a.s.) daveti karşısında durumlarını ve bu iki
peygamberin Allah yolunda çektikleri eziyetleri anlatır. Bu, Mekke kâfirlerinin
eziyetlerine maruz kaldığı yerlerde, Rasulullah
(s.a.v) için bir tesellidir: "Bir zaman Musa kavmine, "Ey kavmim! Niçin bana
eziyet ediyorsunuz?" demişti.
Yine bu sûre, Allah'ın, dinine,
peygamberlerine ve dostlarına yardımı hususundaki kanununu anlatır. Müşrikleri,
Allah'ın dinine karşı savaşa azmetmeleri hususunda, hakir ağzıyle güneşin nurunu söndürmek isteyen kimseye benzetir:
"Onlar, ağızlarıyle Allah'ın nurunu söndürmek
istiyorlar. Oysa, kâfirler istemese de, Allah nurunu
tamamlayacaktır."
Sûre mü'minleri kârlı bir ticarete çağırır ve onları mal ve
canlarıyla Allah yolunda cihada teşvik eder ki, dünyada hemen zaferle birlikte
ebedî ve büyük mutluluğu elde etsinler. Sûre, mü'minlere teşvik üslubuyla hitap etmiştir: "Ey iman
edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticareti size göstereyim mi? Allah'a ve
Rasulüne inanır ve Allah yolunda cihâd edersiniz..."
Sûre mü'minleri Allah'ın dinine yardıma davet ederek sona erer.
Bu davete İcabet, isa'nın (a.s.) Havarilerini Allah'ın dinine çağırıp'onların da bu çağrıyı kabul ederek hakka ve
peygambere yardım ettikleri zaman ki hareketlerine benzer: "Ey iman edenler!
Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu Isa Havarilere, "Allah'a giden
yolda benim yardımcılarım kimdir?" demişti. Havariler de, "Allah'ın
yardımcıları biziz" demişlerdi." İşte böylece, en güzel ve sağlam bir ifadeyle,
sûrenin başı ile sonu birbirine uygun düşmüştür. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Göklerde ve
yerdekilerin hepsi Allah'ı teşbih eder. O, üstündür, hikmet
sahibidir.
2. Ey îman
edenler! Yapmayacağınız şeyi niçin
söylüyorsunuz?
3.
Yapmayacağınızı söylemeniz, Allah
yanında şiddetli bîr buğza sebep
olur.
4. Allah, kendi
yolunda kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları
sever.
5. Bir zaman
Musa kavmine: "Ey kavmim! Benim, Allah'ın size gönderdiği elçisi olduğumu
bildiğiniz halde niçin beni incitiyorsunuz?"
demişti. Onlar yoldan sapınca,
Allah da kalblerini saptırmıştı, Allah, fâsıklar topluluğunu doğru yola
iletmez.
6. Hatırla ki
Meryem oğlu îsâ: "Ey İsrâiloğullariî Ben size Allah'ın
elçisiyim, benden önce gelen Tevrat'ı tasdik eden ve benden sonra gelecek Ahmed adında bir peygamberi de müjdeleyici olarak geldim."
demişti. Fakat o, kendilerine açık deliller getirince "Bu apaçık bir büyüdür"
dediler.
7. İslâm'a
çağırılırken, Allah'a karşı yalan uydurandan daha zâlim kimdir? Allah, zâlimler
topluluğunu doğru yola erdirmez.
8. Onlar
ağızlarıyla Allah'ın nurunu söndürmek istiyorlar. Halbuki kâfirler istemeseler
de Allah nurunu tamamlayacaktır.
9. Müşrikler
istemeseler de dinini bütün dinlere üstün kılmak için
Peygamberini hidâyet ve hak ile gönderen O'dur.
Kelimelerin İzahı
Tesbîh etti.
Yüce Allah'ı, layık olmadığı noksan sıfatlardan uzak tutup
yüceltmektir.
Azız; galip, mağlûp
edilemeyen.
Hakim, her şeyi yerli yerine koyan
ve hikmetin gerektirdiğini yapandır.
Makt, hıığz demektir. Zemahşerî şöyle
der: Makt, buğzun en aşırısı
ve en ileri derecede olanıdır.[2]
Marsûs,
"Birbirine tutunup yapışan "manasınadır. Ferrâ der ki:
Bir kimse, binanın parçalarının arasını birbirine yaklaştırıp bir tek parça
olacak şekilde birleştirdiğinde der.[3]
Haktan ve doğru yoldan
saptılar.
Beyyinât,
apaçık mucizeler. [4]
Nüzul Sebebi
Rivayete göre nıüslümanlar şöyle dediler: "Allah'ın en sevdiği ameli
bilseydik, mutlaka mal ve canlarımızı o uğurda harcardık. Allah cihâdı farz
kılınca da, bazıları bundan hoşlanmadı. Bunun üzerine Yüce Allah, "Ey iman
edenler! Yapmayacağınız şeyleri niçin söylüyorsunuz? Yapmayacağınız şeyleri
söylemeniz, Allah katında şiddetli bir buğza sebep
olur." mealindeki âyeti indirdi.[5]
Âyetlerin Tefsiri
1. Göklerde ve
yerde bulunan melek, insan, bitki ve cansız varlıkların tümü Allah'ı noksan
sıfatlardan uzak tutup Onu lakdis eder ve yüceltir.
"Hiçbir şey yoktur ki, onu övgü ile teşbih etmesin. Şu var ki, siz onların
teşbihini anlamazsınız"[6]
Fahreddin Râzî şöyle der:
Göklerde ve yerlerde ne varsa hepsi O'nun ilahlığına, birliğine ve övülen diğer
sıfatlarına şahitlik eder.[7]
O, mülkünde galiptir. Yaptığında hikmet sahibidir. O, hikmetin gerektirdiğinden
başkasını yapmayandır. [8]
2. Ey, Allah ve
Rasûlüne inananlar! Yapmayacağınız halde, niçin
dillerinizle bir şeyi söylüyorsunuz?! Yapmayacağınız bir hayrı ve iyiliği,
niçin "yaparız" diyorsunuz? Bu, ret ve kınama bildiren bir sorudur. îbn Kesîr şöyle der: Bu, yerine getiremeyeceği bir vaadde bulunan veya yapmayacağı bir sözü söyleyen kimseyi
kınamaktır. Buhârî ve Müslim'de şöyle buyrulmuştur: Münafığın alâmeti üçtür. Söz verdiğinde,
sözünde durmaz, konuştuğunda yalan söyler, kendisine güvenildiğinde hainlik
eder. Sonra Yüce Allah onlara yaptığı kınamayı şu sözüyle pekiştirdi. [9]
3. Yaptığınız
bu işin buğzu Allah katında büyük oldu. Bir şey
söyleyip sonra yapmamanız ve bir şeyi va'dedip yerine
getirmemenizden dolayı böyle oldu. İbn Abbâs şöyle der: Bir grup mü'min,
cihâd farz kılınmadan önce şöyle diyordu: İstiyoruz ki
Yüce Allah, en sevdiği ameli bize göstersin de onu yapalım. Bunun üzerine Yüce
Allah Peygamberine (s.a.v.), en sevdiği amelin, kesin bir şekilde Allah'a iman
etmek ve imanı kabul etmeyip onu ikrar etmeyen asilerle cihâd etmek olduğunu haber verdi. Cihâd âyeti inince, mü'minlerden
bir grup bundan hoşlanmadı ve cihâd emri onlara zor
geldi. Bunun üzerine bu âyet-i kerime indi.[10]
Bir görüşe göre, yapmayacağı işi söylemekten maksat, kişinin, kardeşine iyiliği
emredip kendisinin yapmaması ve onu kötülükten nehyedip kendisinin bundan vazgeçmemesidir. Nitekim âyet-i
kerîmede meâlen, "İnsanlara iyiliği emredip kendinizi
unutuyor musunuz?'[11] buyrulmuştur.
Bundan sonra Yüce Allah, Allah
yolunda cihâdın faziletini haber vermek üzere şöyle buyurdu: [12]
4. Yüce Allah,
savaş anında kendilerini bir saf haline getiren ve düşmanla karşılaşıldığında
yerlerinde sebat eden mücâhitleri sever. Birbirlerine yapışıp tutunmaları ve
savaşta sebat etmeleri hususunda onlar, bir kısmı bir kısmına kenetlenmiş, ve
sağlam bir şekilde yapıştırılmış ve neticede tek bir şey haline gelmiş bir bina
gibidir-ler, Kurtubî şöyle
der: Yani Yüce Allah, Allah yolunda cihâdda sebat eden
ve bina gibi, yerinden ayrılmayan kimseyi sever. Bu, mü'minlerin, düşmanlarla savaşırken nasıl olacaklarına dâir
Allah'tan onlara bir tâlimdir.[13]
Yüce Allah cihâd emrini anlattıktan sonra, Musa (a.s.) ile isa'nın
(a.s.) tevhidi emrettiğini ve Allah yolunda cihâd edip
bu yüzden eziyet gördüklerini açıklamak üzere şöyle buyurdu: [14]
5. Ey Muhammedi
Kavmine Allah'ın kulu ve kelimi (kendisiyle konuştuğu) Musa b. İmrân kıssasını anlat. Hani o, kavmi İsrailoğu!lanna, "Bana eziyet
veren şeyi niçin yapıyorsunuz.[15]
Oysa siz, gördüğünüz apaçık mucizeler sayesinde kesin olarak biliyorsunuz ki,
ben Allah'ın size gönderdiği elçisiyim. Size getirdiğim peygamberlik hususunda
doğru olduğumu da biliyorsunuz." demişti. Bu âyette, Rasulullah (s.a.v) için, Mekke kâfirlerinden gördüğü
eziyetler hususunda bir tesellidir. Onlar haktan meyledince, Allah da onların
kalplerini hidâyetten uzaklaştırdı. Kuşkusuz Allah, itaatından çıkmış kimseleri doğru yola ve hayra muvaffak
etmez. Râzî şöyle der: Burada, peygamberlere yapılan
eziyetin, yapanları küfre götürecek ve kalplerin hidâyetten kaymasına sebep olacak kadar
büyük olduğuna dikkat çekilmektedir.[16]
Bundan sonra Yüce Allah, îsa
(a.s.)'nın kıssasını anlattı: [17]
6. Ey Muhammedi
Kavmine şu kıssayı da anlat: Hani îsa İsrailoğullarma,
"Ben, Tevrat'ta anlatılan vasıflarla size gönderilmiş, Allah'ın
peygamberiyim. Kurtubî şöyle der: Hz. Isa (a.s.), Musa (a.s)'nın
dediği gibi "Ey kavmim!" demedi. Çünkü, onun onlarla bir soy bağı yoktu ki,
onlar îsa'mn kavmi olsunlar.[18]
Çünkü, onların içersinde îsa'mn (a.s.) herhangi bir
babası olmadı. Ben, Tevrat'ın hükümlerini ve Allah'ın bütün kitap ve
peygamberlerini tasdik ve itiraf edici bir peygamberim. Tevrat'a aykırı size
herhangi bir şey getinnedim ki, benden nefret
edesiniz. Benden sonra gelecek olan Ahmed isimli bir
peygamberin gönderileceğini size müjdelemek üzere geldim. Alûsî şöyle der: Bu isim, Peygamberimiz Muhammed (a.s.)'in
özel ismidir. Nitekim şâir Hassan şöyle der:
Başta Allah, olmak üzere, O'nun
arşını saranlar, ve iyi temiz kişiler, o mübarek Ahmed'e salât getirirler.'[19]
Hadiste şöyle buyrulmuştur: Benim beş ismim vardır. Ben Muham-med'im, ben Ahmed'im, ben Haşir (toplayıcı)'im, insanlar benim
ayaklarımın önünde toplanacaktır. Ben Mâhî (yok
edici, silen)'yim Allah benimle küfrü yok eder. Ben
Âkîb'im.[20]
Akib, kendisinden sonra peygamber gelmeyecek
kimsedir. Rivayet edildiğine göre Sahabe, (r. anhum)
"Ey Allah'ın Rasulü! Bize kendinden haber ver" dedi.
Rasulullah (s.a.v) buyurdu ki: Ben, babam İbrahim'in
duası ve isa'nın müjdesiyim. Annem bana hamile kaldığında, sanki kendisinden
bir nur çıkıp Suriye saraylarının bu nurla aydınlandığını gördü,[21]
îsa onlara, apaçık mucizeler getirdiğinde, ki bunlar ölüleri diriltme, anadan
doğma körlerle alaca hastalarını iyileştirme ve benzeri, onun peygamberlik
iddiasında doğruluğunu gösteren mucizelerdir,[22]
îsa (a.s.) hakkında, "Bu, bize apaçık sihri getiren bir sihirbazdır" dediler.
Onlar "Sihir" sözleriyle, îsa (a.s.)'nm eliyle meydana
gelen mucizelere işaret etmişlerdir. Tefsirciler şöyle der: Her peygamber,
kavmine, Peygamberimizin (s.a.v.) geleceğini müjdelemiştir. Yüce Allah bu
âyette, sadece îsa (a.s.)'nın müjdelediğini bildirdi.
Çünkü o, Peygamberimizden (s.a.v.) Önceki son peygamberdir. Yüce Allah,
Peygamberimizin (s.a.v.) geleceğine dair müjdenin, ardarda bütün peygamberleri kapsadığını, son olarak da İsrailoğullarının son peygamberi olan îsa (a.s.) tarafından
'müjdelendiğini açıklamıştır. [23]
7. Bu,
olumsuzluk ifade eden bir sorudur. Yani, Rabbi kendisini, Peygamberinin diliyle
İslama çağırdığında çağrıya icabet edeceği yerde
Rabbinin peygamberine "sihirbaz", indirilmiş mucizelerine de "sihir" demek
suretiyle Allah'a iftira edenden daha zalim hiç kimse yoktur. Allah, kâfir ve
zalim olanları hidayete ve kurtuluşa erdirmez, ona doğru yolu göstermez. [24]
8. Müşrikler
Allah'ın dinini ve nurlu şeriatım ağızlarıyla söndürmek isterler. Fahreddin Râzî şöyle der:
"Allah'ın nurunu söndürmek" ifadesi, Kur'ân'a "sihir"
demek suretiyle İslam'ın bâtıl olduğunu anlatmak istemelerinden dolayı onlarla
alaydır. Onların durumu, güneşin nurunu
söndürmek için ona ağzıyla üfleyen kimseye benzetilmiştir.[25]
Burada onlarla alay edilmiş ve eğlenceye alınmışlardır, Halbuki Allah, dinini
her tarafta yayarak ve bütün dinlere üstün kılarak galip getirecektir. Nitekim
hadiste şöyle buyrulmuştur: Yüce Allah benim için
yeryüzünü dürdü de, ben onun doğularını ve batılarını gördüm. Ümmetimin mülkü,
kuşkusuz, yeryüzünden benim için dürülen yere kadar ulaşacaktır..."[26]
Yani bu din, dünyanın doğularında ve batılarında yayılacaktır. Suçlu
kâfirler,bunu istemese de, bu mutlaka olacaktır. Kâfir-ler'in gururlanıp istememelerine rağmen Yüce Allah bu dinin
şanını yüceltecektir. Şeyhzâde şöyle der: Şirke ve
sapıklığa daldıkları için Mekke kâfirleri bu hak dinden hoşlanmıyorlardı. Dolayısıyle onların bu durumuna uygun olan, hoşlanmadıkları
hakkı üstün kılarak onları zelil etmektir. Dini üstün kılmaktan maksat, dünyada
bu dini kabul etmeyen kimse kalmayacak demek değildir. Aksine bundan maksat, bu
dinin mensuplarının kıyamete kadar delil, kılıç ve dille diğer din mensuplarına
üstün ve galip olmaları demektir.[27]
9. Yüce Allah,
kudret ve hikmetiyle, elçisi Muhammed (s.a.v)'i apaçık Kur'ân ve nurlu dinle gönderendir. İslâmı yahudilik, hristiyanhk ve İslama muhalif olan
diğer dinlere üstün kılmak için böyle yaptı, Allah'ın düşmanları ve O'na
başkasını ortak koşanlar hoşlanmasa da bunu yapmıştır. Ebussuûd şöyle der: Yüce Allah İslam dinini üstün kılmak
suretiyle sözünü yerine getirmiştir. Şöyle ki: İslamın karşısında ezilip mağlup olmayan hiçbir din kal-'
mamıştır.[28]
10. Ey îman
edenler! Sizi acı bir azaptan kurtaracak ticâreti size göstereyim
mi?
11. Allah'a ve
Resulüne inanır, mallarınızla ve canlarınızla Allah yolunda savaşırsınız. Eğer
bilirseniz, bu sizin için daha hayırlıdır.
12. İşte bu
takdirde O, sizin günahlarınızı bağışlar sizi zemininden ırmaklar akan
cennetlere, Adn cennetlerindeki güzel meskenlere
koyar. İşte en büyük kurtuluş budur.
13. Seveceğiniz
başka bir şey daha var: Allah'tan yardım ve yakın bir fetih. Mü'minleri müjdele.
14. Ey îman
edenler! Allah'ın yardımcıları olun. Nitekim Meryem oğlu îsâ havarilere "Allah'a (giden yolda) benim yardımcılarım
kimdir?" demişti. Havarileri de "Allah (yolunun) yardımcıları biziz" demişlerdi. İsrâîloğullarından bir zümre inanmış, bir zümre de
inkâr etmişti. Nihayet biz
inananları, düşmanlarına karşı
destekledik. Böylece üstün geldiler.
Âyetlerin Öncekilerle Münâsebeti
Yüce Allah önceki âyetlerde
müşriklerin, Allah'ın nurunu söndürmek istediklerini açıkladıktan sonra burada,
mü'minlere din düşmanlarına karşı cihâd etmelerini emretti, onları mallarını ve canlarını
Allah yolunda feda etmeye ve cihâd etmeye çağırdı ve,
dünya ve âhiret mutluluğunu isteyenler için bunun
kazançlı bir ticaret olduğunu açıkladı. [29]
Kelimelerin İzahı
Sizi
kurtarır..
Havâriyyûn,
İsa (a.s.)'nın peşinden giden saf ve has mü'mİn-Ier. Bunlar, İsa'ya (a.s.)
yardım edenlerdir.
Kuvvetlendirdik,
destekledik.
Zahirîn, hüccet ve delille üstün
gelenler, demektir. [30]
Nüzul Sebebi
Rivayet edildiğine göre bazı Sahâbîler (r. anhum) şöyle
dediler: "Ey Allah'ın peygamberi! Allah katında ticaretlerin hangisinin daha
sevimli olduğunu bilip o ticareti yapmak istiyoruz. Bunun üzerine şu âyet indi:
Ey iman edenler! Sizi elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti size
göstereyim mi?...[31]
Âyetlerin Tefsiri
10. Ey, Allah
ve Rasûlünü tasdik eden ve Rablerine hakkıyle iman eden siz mü'minler!
Sizi elem verici şiddetli bir azaptan kurtaracak kazançlı ve şanı yüce bir
ticareti size göstereyim mi? Bu soru, teşvîk için
sorulmuştur.
Bundan sonra Yüce Allah şöyle
buyurarak bu ticareti açıkladı: [32]
11. Allah ve
Rasû-lüne, şüphe ve
münafıklık karışmamış doğru bir imanla inanırsınız. Allah'ın dinini yüceltmek
için mal ve canla din düşmanlarıyla cihâd edersiniz.
Tefsirciler şöyle der: Yüce Allah, iman ve Allah yolunda cihâdı, ticarete
benzetmek suretiyle bunları ticaret saydı. Çünkü ticaret, kazanç arzusuyla bir
şeyin başka bir şeyle değiştirilmesinden ibarettir. İnanan, malı ve cam ile
cihâd eden kimse, Rabbi katındaki büyük sevabı elde
etmek ve elem verici azaptan kurtulmak için elinde bulunanı harcamış ve
yapabileceğini yapmıştır. Yüce Allah bu sevabı ve azaptan kurtuluşu ticarete
benzetmiştir. Zira o meâlen şöyle buyurmuştur: Allah,
mü'minlerden mallarını ve canlarını, onlara verilecek
cennet karşılığında satın almıştır'[33] Fahreddin Râzî şöyle der: Cihâd üç türlü
olur: 1. Kişinin, kendisiyle nefsi arasında olan cihâd. Bu, nefsi ezmek ve onu zevk ve şehevî arzulardan
alıkoymaktır. 2. Kişinin, kendisiyle insanlar arasındaki cihâddır. Bu da, onlardan bir şey tama etmemek ve şefkat
gösterip onlara merhametli davranmaktır. 3. Allah'ın dinine yardım etmek için
mal ve canla, Allah düşmanlarına karşı cihâd
etmektir.[34]
Eğer bilginiz ve anlayışınız varsa, size emretmiş olduğum Allah yolunda cihâd, sizin için bu hayattaki her şeyden daha iyidir. [35]
12. Bu bölüm,
"Allah'a ve Rasûlüne inanırsınız" mealindeki haber
cümlesinin cevabıdır. Çünkü bu haber cümlesi emir manasınadır. Yani, "Allah'a
iman ve O'nun yolunda cihâd edin. Bunu yaparsanız,
Allah sizin günahlarınızı bağışlar yanı onları örter ve lütfuyla üzerinizden siler. Sizi, köşklerinin altından
cennet nehirleri akan bağlara ve bahçelere sokar ve sizi devamlı kalınacak
cennetlerde yüksek kokşlere yerleştirir. İşte
anlatılan bu mükâfat, öyle büyük bir kazançtır ki, artık ondan Öte kazanç
yoktur. Öyle devamlı büyük bir
mutluluktur ki, ondan öte bir mutluluk yoktur.
[36]
13. Allah size
seveceğiniz başka bir iyilik daha verecektir ki, o da, düşmanlarınıza karşı size
yardım etmesi ve size Mekke'nin fethini nasip etmesidir. İbn Abbas, "Yüce Allah'ın bundan
maksadı, İran ve Bizans'ın fethidir" der. Ey Muhammedi Mü'minlere bu apaçık lütfü müjdele. Ebû Hayyân şöyle der: Yüce Allah
onlara âhirette lütfedeceği sevabı anlattıktan sonra,
bu dünyada sevinç verecek şeyi de anlattı. Ki o da, onlara nasip ettiği
ülkelerin fethidir.[37]
İşte bunlar, âhiret nimetleri ile birleşen dünya nimetleridir. [38]
14. Ey iman
edenler! Allah'ın dinine yardım edin, O'nun nurlu alâmetini yükseltin. Nitekim,
Meryem oğlu İsa, yardımcılarına, "Allah'ın davetini tebliğ ve dinine yardım
etmek için bana kim yardım edecek?" dediğinde, Havariler Allah'ın dinine yardım
etmişlerdi. İsa'ya uyanlar, ki bunlar ona çok yakın samimi mü'minler olup davetini kabul ederlerdir, "Allah'ın dininin
yardımcıları biziz" dediler. Beyzâvî şöyle der:
Havariler, onun seçkin arkadaşları ve ona ilk inananlardır. Havari kelimesi,
beyazlık mânâsına gelen "haver" kökünden türemiştir.
Bunlar oniki kişi idi. Râzî
şöyle der: Bu âyetteki teşbih, mânâya hamledilmiştir. Yani, Havariler Allah'ın
yardımcıları oldukları gibi, sîz de Allah'ın yardımcıları olun.[39]
İsrailoğulları iki kısma ayrıldı. Biri, İsa'ya (a.s.) iman edip onu
tasdik eden grup, diğeri de, onun peygamberliğini yalanlayıp inkâr eden
gruptur. Nihayet kâfir düşmanlarına karşı biz mü'minleri destekledik de delil ve hüccetlerle sonunda
onlara galip geldiler. İbn Kesîr şöyle der: Meryem
oğlu İsa (aleyhi-mâ's-selâm), Rabbinin kendisine
verdiği peygamberlik görevini tebliğ edince, İsrail oğullarından bir grup onun
getirdikleri sayesinde doğru yolu buldu. Bir grup da sapıklığa düşüp onun
peygamberliğini inkâr etti. Onu ve annesini büyük belâlara soktular. Bunlar
Yahudilerdir. Allah'ın laneti üzerlerine olsun. Ona uyanlardan bir grup da, onun
hakkında çok ileri gitti ve sonunda onu, Allah'ın (c.c.) lütfettiği peygamberlik
derecesinden daha yükseklere çıkardılar ve bu hususta birçok fırka ve gruplara
ayrıldılar. Bazıları, İsa'nın (a.s.), Allah'ın oğlu olduğunu iddia etti.
Bazıları da onun "Baba, Rûhu'1-kuds ve Oğul" üçlüsünün
üçüncüsü olduğunu iddia etti. Bazıları ise, onun Allah olduğunu söylediler.
Hâşâ, Allah bundan son derece yücedir, Neticede Allah mü'minlere, onlara düşmanlık eden hristiyan gruplara karşı yardım etmiştir.[40]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1.
"Yapmayacağınız şeyi niçin söylüyorsunuz?" âytinde
kınama üslûbu vardır. Bu şöyledir: deki nin aslı, soru
sidir. Hafiflik için elifi zikredilmemiş
tir. Sorudan maksat, kınamaktır.
2.
"Yapmayacağınız şeyi söylemeniz, Allah katında şiddetli bir buğza sebep olur" âyetinde yaptıklarının son derece çirkin
olduğunu anlatmak için, önceki âyette bulunan lafzın tekrarıyla ıtnâb yapılmıştır. arasında da tıbâk vardır.
3. "Sanki
onlar, kenetlenmiş bir binadır" âyetinde mürsel mücmel
teşbîh vardır. Sağlamlık ve kenetlenme hususunda bir binaya
benzetilmişlerdir.
4. "Allah'ın
nurunu söndürmek istiyorlar âyetinde latif bir istiare vardır. Yüce Allah
nurunu, dini ve aydınlık şeriatı için müsteâr olarak kullandı. Ve dini ibtal etmek isteyen
kimseye, istiâre-i temsîliyye yoluyla, hakîr ağzıyla
güneşi söndürmek isteyen birine benzetti. Bu, latîf
istiarelerdendir.
5. "Size bir
ticareti göstereyim mi?" cümlesindeki soru teşvik ve özendirmek
içindir.
6. "Bir grup
inandı" ile " Bir grup inkâr etti" âyetleri arasında tıbâk vardır.
7. gibi' âyet
sonlarında seci' murassa' vardır. Sanki bunlar, bir ipe dizilmiş inci
taneleridir. Bu da güzelleştirici edebî sanatlardandır. [41]
Bir Uyarı
Musa (a.s.) ile İsa (a.s.), İsrailoğulları peygamberlerinden olduğu için ikisinin
kıssası bu sûrede birlikte zikredilmiştir. Bunlar İsrailoğullarının en büyük peygamberlerinden ve Allah'ın
kendilerini Kur'ân-ı Kerim'inde övüp yücelttiği
Ulu'1-azm peygamberlerdendir.
Allah'ın yardımıyle "Saff Sûresi"nin
tefsiri bitti. [42]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/415-416.
[2] Keşşaf, 4/314
[3] Tefsîr-i Kebîr, 29/311
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/418.
[5] Ebussuûd,
5/159
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/419.
[6] İsrâ sûresi,
17/44
[7] Tefsîr-i kebîr, 29/310
[8] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/419.
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/419.
[10] Muhtasar-ı İbn Kesîr, 3/492.
Bu görüş, Taberî'nin
tercihidir.
[11] Bakara sûresi 2/44
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/419-420.
[13] Kurtubî,
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/420.
[15] Kurtubi şöyle der: Musa
(a.s.)’ya yaptıkları eziyet, haya’sının şişkin
olduğuna dair attıkları iftiradır. Eziyetlerden biri de, ona suç atan bir kadın
tuzağı kurmalarıdır. Bir diğeri ise, "Ey Musa! Onların tanrıları olduğu gibi
sende bizim için bir tanrı yap (A’raf suresi 7/138),
"Sen ve Rabbin gidin, savaşın (Maide suresi, 5/24)
demeleridir.
[16] Tefsir-i Kebir, 29/313
[17] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/420.
[18] Kurtubî,
18/83
[19] Âlûsî,
28/86
[20] Buhârî, Menakip 17, Tefsir 61/1; Tirmizî,
Edeb 67; Ahmed b. Hanbel, Müsned
4/80-81
[21] Sîret-i İbn İshâk. İbn Kesîr, "Bunun isnadı iyidir"
der.
[22] Şurası açıktır ki, deki zamir, isa'ya (a.s.) râcidir. Çünkü hakkında konuşulan odur. Bazılarına göre ise
bu zamir, onlara müjdelenen Ahmed'e râcidir. Birinci görüş, Beyzâvî,
Âlûsi ve Ebû Hayyân'm tercihidir. Açık olan da
budur.
[23] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/420-421.
[24] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/421-422.
[25] Tefsîr-i kebîr, 29/314
[26] Müslim, Fiten 52/19: demek,
"Allah yeri topladı da Rasulullah (s.a.v) onu gördü"
manasınadır.
[27] Beyzâvî Haşiyesi,
3/490
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/422.
[28] Ebussuûd,
5/161
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/422.
[29] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/424.
[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/424.
[31] Kurtubî,
18/87
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/424.
[32] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/424.
[33] Tevbe sûresi,
9/111
[34] Tefsîr-i kebîr, 29/316
[35] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/424-425.
[36] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/425.
[37] Bahr,
8/263
[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/425.
[39] Tefsîr-i kebîr, 29/319
[40] Muhtasar-ı ibn Kesir,
3/495
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/425-426.
[41] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/426-427.
[42] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/427.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder