TEĞÂBUN SÛRESİ
. 5
TEĞÂBUN SÛRESİ
Medine'de inmiştir. 18
âyettir.
Takdim
Teğâbün
sûresi Medine'de inen ve fıkhî hükümler yönüne ağırlık
veren sûrelerdendir. Fakat bu sûrenin havası Mekke'de inen ve İslânıî inanç esaslarım ele alan sûrelerin havasına
benzer.
Bu mübarek sûre Allah'ın azamet ve
yüceliği ile kudretinin eserlerinden bahseder. Sonra Rabbini tanıyan insan ile
Allah'ın nimetlerini tanımayan kâfir insan konusunu işler. Peygamberleri
yalanlayan geçmiş milletleri ve kâfirlikleri, inatları ve sapıklıkları
neticesinde başlarına gelen azap ve helaki misal getirir.
Sûre, müşrikler ister inansın
İster inkâr etsin, öldükten sonra dirilmenin hak olduğuna ve mutlaka meydana
geleceğine yemin eder. Allah ve Rasulüne itaati
emredip Allah'ın davetinden yüzçevirmekten sakındırır.
Aynı zamanda bazı eşlerin ve çocukların düşmanlığın-dan sakındırır. Çünkü bunlar
çok kez, insanı cihâddan ve hicretten
alıkoyar.
Bu mübarek sûre, Allah'ın
dinini yüceltmek için Onun yolunda harcamayı emrederek sona erer. Cimrilik ve
hırstan sakındırır. Çünkü Allah'ın rızasını kazanmak maksadıyla O'nun yolunda
harcamak mü'minin sıfatfa
nndandır. Bu, Allah yolunda cihâdın yarısıdır. [1]
Bismillâhirrahmânirrahîm
1. Göklerde ve
yerde ne varsa hepsi Allah'ı teşbih eder. Mülk O'nundur, hamd O'nadır. Her şeye gücü yeten O'dur.
2. Sizi yaratan
O'dur. Böyle iken kiminiz kâfir, kinliniz mü'mindir.
Allah yaptıklarınızı görendir.
3. Gökleri ve
yeri hak ile yarattı. Sizi şekillendirdi ve şekillerinizi de güzel yaptı. Dönüş
ancak O'nadır.
4. Göklerde ve
yerde olanları bilir. Gizlediklerinizi ve açığa vurduklarınızı da bilir. Allah
kalblerde olanı bilendir.
5. Öncekilerden
kâfir olanların haberi size ulaşmadı mı? Onlar dünyada günahlarının cezasını
çektiler. (Ayrıca âhirette) onlar için elem verici
bir azap vardır.
6. (O azabın
sebebi) şu ki, onlara peygamberleri apaçık deliller getirmişlerdi, fakat onlar "Bir insan mı bizi doğru yola
götürecekmiş?" dediler, inkâr ettiler ve yüz çevirdiler. Allah da hiçbir şeye
muhtaç olmadığını
gösterdi. Allah zengindir, hanide
lâyıktır.
7. İnkâr
edenler, kesinlikle diriltilmeyeceklerini ileri sürdüler. De ki: Hayır! Rabbime
andolsım ki mutlaka diriltileceksiniz, sonra
yaptıklarınız size haber verilecektir. Bu, Allah'a göre kolaydır.
8. Onun için
Allah'a, Peygamberine ve indirdiğimiz o nura (Kur'ân'a) inanın. Allah yaptıklarınızdan
haberdardır.
9. Toplanma
gününde sizi topladığı zaman işte o gün, aldanma günüdür. Kim Allah'a inanır ve
yararlı iş yaparsa, Allah onun kötülklerini örter ve
onu, içinde ebedî kalacakları altlarından ırmaklar akan cennetlere sokar. İşte
büyük kurtuluş budur.
10. İnkâr eden
ve âyetlerimizi yalanlayanlara gelince, işte onlar cehennem ehlidirler. Orada
ebedî kalacaklardır. Ne kötü gidilecek yerdir orası!
11. Allah'ın
izni olmaksızın hiçbir musibet isabet etmez. Kını Allah'a inanırsa, Allah onun
kalbini doğruya götürür. Allah her şeyi bilendir.
12. Allah'a
itaat edin, Peygamber'e de itaat edin. Yüz çevirirseniz bilin ki, elçimize
düşen apaçık bir duyurmadır.
13. Allah
vardır, O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. Mü'minler
yalnız Allah'a dayanıp güvensinler.
14. Ey îman
edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan size düşman olanlar da vardır.
Onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörür ve
bağışlarsanız, bilin ki, Allah çok bağışlayan, çok esirgeyendir.
15. Doğrusu
mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfaat ise Allah'ın yanındadır.
16. O halde
gücünüzün yettiği kadar Allah'tan korkun. Dinleyin, itaat edin, kendi
iyiliğinize olarak harcayın. Kim nefsinin cimriliğinden korunursa işte onlar
kurtuluşa erenlerdir.
17. Eğer
Allah'a içten gelen istekle borç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. Allah (aza) çok mükâfaat verendir, ceza vermekte acele
etmeyendir.
18. Görülmeyeni
ve görüleni bilendir. Üstündür, hikmet sahibidir.
Kelimelerin İzahı
Size şekil verdi. Tasvir, plan
çizmek ve şekil vermek demektir. Varlığı diğerlerinden ayıran heyet ve sureti bu plan sayesinde
gerçekleşir.
Nebe',
önemli haber demektir.
Vebal, ceza ve işkence
demektir.
Sandı. zan ile söz söylemek
demektir. "Arapların, Zeamû yalanın bineğidir" sözü
bundandır. Şüreyh şöyle der: Herşeyin bir künyesi vardır. Yalanın künyesi de "
Zannettiler" dir.[2]
Teğâbun,
eksik yapmak manasınadır. Bir kimse birinden bir şeyi kıymetinden daha eksik bir
karşılık vererek aldığında denir. Mastarı dır. Kıyamet gününde kâfirin,
imansızlığı sebebiyle eksiği, mü'minin de iyilikteki
kusuru sebebiyle eksiği ortaya çıkacağı için kıyamet gününe "Teğâbiin Günü" denilmiştir.
[3]
Nüzul Sebebi
Rivayete göre bir grup Mekkeli,
müslüman olup Peygamber (s.a.v)'in yanına hicret etmek
istediler. Fakat eşleri ve çocukları onlara engel oldular ve dediler ki:
Müslüman olmanıza tahammül ettik, fakat ayrılığınıza tahammül edemeyiz. Bu
durum karşısında bu müslümanlar eşlerine ve
çocuklarına uyup hicretten vazgeçtiler. Bunun üzerine Yüce Allah, "Ey
inananlar! Eşleriniz ve çocuklarınızdan size düşman olanlar olur. Onlardan
sakının..." mealindeki âyeti indirdi. [4]
Âyetlerin Tefsiri
1. Göklerde ve
yerde bulunan bütün mahlukât kesintisiz ve devamlı bir şekilde Yüce Allah'ı
tenzih edip yüceltir. Fiilinin geniş zaman olarak gelmesi devamlılık ve
yenilenme ifade eder. Mülk tamamen Yüce Allah'ındır. O, mahrukatında tam bir
tasarrufa sahiptir. Övgüye müstehak olan sadece O'dur.
Çünkü bütün nimetler, noksan sıfatlardan münezzeh olan Yüce Allah'tandır. Harf-i
cer ile mecrûru yani her iki cümlede de, mülkün ve
hamdin sadece O'na mahsus olduğunu ifade etmek için
başa getirilmiştir, O'nun her şeye gücü yeter. Zengin eder, fakir eder, aziz
kılar, zelil kılar. Bir şeyin olmasını istediğinde ona sadece "ol" der, o da
oluverir. Bu bölüm, daha önce ifade edilen mülk ve hamdin sadece O'na mahsus olduğunu bildiren kısmın delili
gibidir. [5]
2. Bu âyet,
Yüce Allah'ın kudretinin
bazı eserlerini açıklamaktadır. Yani, ey
insanlar! Sizi bu sağlam ve güzellikte yaratan O'dur. Dolayısıyla herbirinizin O'na iman etmesi lazımdır. Fakat içinizden
Rabbini inkâr eden de vardır. Yaratıcısına iman edip tasdik eden de vardır.
Taberî şöyle der: içinizden yaratıcısını ve kendisini
yaratanın O olduğunu inkâr eden de vardır, O'nu tasdik eden ve yaratıcısının o
olduğuna kesin olarak inanan da vardır.[6]
Kâfirler çok, mü'minler az olduğu için Yüce Allah
kâfirleri önce, mü'minleri sonra zikretti.
"Yeryüzündekilerin çoğuna uyarsan, seni Allah yolundan saptırırlar"[7]
"Kullarımdan şükre-denler pek azdır"[8]
Yüce Allah durumlarınızı bilen ve
yaptıklarınızdan haberdar olandır. İşlerinizden hiç biri Ona gizli kalmaz. O
yaptıklarınızın karşılığını size verecektir.
Bundan sonra Yüce Allah kudretinin
eserlerini ve birliğinin delillerini anlatmak üzere şöyle buyurdu: [9]
3. O, gökleri
ve yeri boş yere ve eğlence olsun diye değil, dünya ve dine ait faydalan
kapsayan engin bir hikmetle yarattı. O sizi en güzel şekil ve biçimde yarattı.
Yaratılışınızı ve şekillendirilişinizi sağlam yaptı. Nitekim Yüce Allah meâlen, "Yemin ederim ki, biz insanı en güzel biçimde
yarattık"[10]
buyurmuştur. İnsanın şekline, biçimine ve azalarının uygunluğuna bakıp düşünen
kimse, insanın şeklinin diğer, canlı türlerine nisbetle en güzel şekil olduğunu anlar. İnsanın yüzükoyun
değil de dik bir biçimde yaratılmış olması da onun şeklinin güzelliklerinden
biridir.[11]
Dönüş ve varış, sadece tek olan Yüce Allah'adır. O herkese yaptığının
karşılığını verecektir. [12]
4. O,
kâinattaki yıldızları ve yaratılmış olanları bilir. Niyet ve amellerinizden
gizlediğinizi de, açıkladığınızı da bilir. Allah göğüslerdeki sırları ve gizli
olan şeyleri bilir. Açıktan yaptıklarınız O'na nasıl gizli kalır? Ebû Hayyân şöyle der: Yüce Allah
göklerde ve yerde olanları, sonra kulların gizledikleri ve açıkladıklarını sonra
da göğüslerin gizlediği şeyleri dahi bildiğini belirterek ne külliyattan ne de
cüz'iyattan hiçbir şeyin, O'nun ilminden gizli
kalmayacağına dikkat çekti. Önce kapsamlı bir ilmi olduğunu sonra kulların
sırlarını ve açıktan yaptıklarını, daha sonra da göğüslerinin gizlediği şeyleri
bildiğini anlattı. Bütün bunlar tehdit ifade eder. Yüce Allah, sevap
veya ceza ile bu amellerin karşılığını
vericidir.[13]
Bundan sonra Yüce Allah, Kureyşliler'e, onlardan önceki kâfirlerin başlarına
gelenleri hatırlatmak Üzere şöyle buyurdu: [14]
5. Ey Kureyş topluluğu! Âd ve Semud
kavmi gibi geçmiş milletlerin kâfirlerine ait haberler, onların başına gelen
azap ve ceza hakkındaki bilgi size gelmedi mi? İnkârlarından dolayı dünyada
korkunç cezayı tattılar. Onlar için âhirette de elem
verici şiddetli bir azap vardır. [15]
6. Dünyada
tattıkları ve âhirette tadacakları bu azabın sebebi
şudur: Peygamberleri onlara, doğru olduklarını gösteren apaçık mucize ve parlak
deliller getirdiler de, Onlar yadırgayarak ve hayret ederek dediler ki:
İnsanlardan gönderilen peygamberler mi bize rehber olacaklar? Râzî şöyle der: Peygamberin insan olmasını yadırgadılar
da, ma'bûdlarmm taş olmasını yadırgamadılar.[16]
Bu akıllarının azlığı ve fikirlerinin zayıflığından dolayıdır. Peygamberi inkâr
etti ve imandan ve Allah'ın hidayetine uymaktan yüz çevirdiler. Allah onların
itaat ve ibadetlerine muhtaç değildir. Taberî şöyle
der: Allah onlara ve onların kendisine ve peygamberlerine iman etmelerine
muhtaç değildir.[17]
Allah'ın, yarattıklarına ihtiyacı yoktur. Sıfatlarında ve zâtında övülmüştür.
O'na ne itaatin yararı olur, ne de isyanın zararı olur. Çünkü O'nun âlemlere
ihtiyacı yoktur.
Bundan sonra Yüce Allah onların,
peygamberliği yalanladıktan sonra, öldükten sonra dirilmeyi de inkâr ettiklerini
haber vermek üzere şöyle buyurdu: [18]
7. Mekke
kâfirleri Allah'ın, öldükten sonra diriltip kabirlerinden asla çıkarmayacağı
zan ve iddiasında bulundular. Ey Muhammedi Onlara de ki, durum zan ve iddia
ettiğiniz gibi değildir. Rabbime yemin olsun ki, kabirlerinizden diri olarak
çıkartılacaksınız. Sonra büyük küçük, iyi kötü, bütün yaptıklarınız size
bildirilecek ve karşılıkları verilecektir. Bu öldükten sonra diriltme ve hesap
Allah'a kolaydır. Çünkü yeniden diriltmek, ilk yaratmadan daha kolaydır. Râzî şöyle der: Kâfirler toprak olduktan sonra dirilmeyi
inkâr ettiler. Yüce Allah da, onların yeniden diriltilmesinin, aklen, yoktan yaratılmalarından daha kolay olduğunu
bildirdi.[19]
Yüce Allah, öldükten sonra
dirilmeyi vurgulu bir şekilde anlatıp yalanlayıcı milletlerin durumlarını
açıkladıktan sonra imana ve Kur'ân'a sarılmayı
emrederek şöyle buyurdu: [20]
8. Allah'ı,
rasûlünü ve peygamberi Mu-hanımed'e (a,s) indirdiği bu Kur'ân'ı tasdik edin. Şüphesiz Kur'ân, aydınlatıcı bir nurdur. O, aydınlığın karanlığı
dağıttığı gibi, şüpheleri dağıtıcıdır.
9. O korkunç
günü, yani Allah'ın bütün mahlukati hesap ve ceza için
bir meydanda toplayacağı kıyamet gününü hatırlayın. İbn Kesîr şöyle der: Yüce Allah Öncekileri ve sonrakileri o
gün bir yerde ve alanda toplayacağı için ona yevmu'1-cem1 yani toplama günü
denildi. Allah onları öyle bir yerde toplar ki, çağıran onlara sesini işittirir,
bakan göz de onları görür. Nitekim Yüce Allah meal en, "Bu,
insanların toplanacağı gündür. Bu, görülecek bir gündür"[22] buyurmuştur.[23]
O, Öyle bir gündür ki, onda, iman
etmediği için kâfirin eksikliği ve zararı ortaya çıkar. Bu şöyle olur: Mü'minler, dünyayı terkederek
cenneti satın almışlar, kâfirler de âhireti terkederek cehennemi satın almışlardır. Böylece kâfirin
zararı ortaya çıkmış olur. Hâzin şöyle der: Teğâbûn'un aslı "ğabn"
kökündendir. Gabn ise, bir şeyi değerinden düşük bir
karşılıkla almaktır. Mağbûn da, cennetteki
makamlarını ve aile efradım kaybeden kimsedir. Bu şöyle olur: Eğer kâfir müslüman olsaydı, onun cennette bir makamı ve aile efradı
vardı. İşte o gün, iman etmediği için kâfirin zararı, iyilikte kusurlu
davrandığı İçin de müminin zararı ortaya çıkar.[24]
Kim, Allah'a inanır ve İyi amel işlerse,
Allah onun günahlarını siler ve onu ağaçlan ve köşklerinin altından ırmakları
akan Naîm cennetlerine sokar. O cennetlerde sonsuz bir
hayatla kalırlar; ne ölürler ne de oradan çıkarılırlar. İşte bu, daha Ötesi
olmayan bir kazanç ve son derece büyük bir mutluluktur. [25]
10. Allah'ın
birliğini ve gücünü inkar edenler, öldükten sonra dirilmeyi gösteren delilleri
ve Kur'ân âyetlerini yalanlayanlar var ya, İşte onların yeri, içinde sonsuz kalmak üzere
cehennemdir. İnkâr edenler ve sapıkların döneceği ve kalacağı yer olarak
cehennem ne kötüdür.
Bundan sonra Yüce Allah, evrende
meydana gelen her şeyin kendi irade ve hükmüyle maydana geldiğini bildirerek şöyle buyurdu: [26]
11. Bir
kimsenin canına, malına veya
çocuğuna gelen herhangi bir musibet, sadece
Allah'ın kaza ve kaderiyledir. Kim Allah'a inanır ve her olayın, O'nun kaza ve
kaderiyle olduğunu bilirse, Allah onun kalbine sabır ve rıza nasip eder ve onu
iman üzere sabit kılar. İbn Abbas şöyle der: Allah, onun kalbine kesin imân nasip eder
de, başına gelecek olanın mutlaka onu bulacağını, basma gelmeyecek olanın da
mutlaka gelmeyeceğini bilir.[27]
Alkame de şöyle der: O öyle bir kişidir ki, basma bir
musibet geldiğinde bunun Allah'tan olduğunu bilir ve buna razı olup Allah'ın
hükmüne teslim olur.[28]
Yüce Allah her şeyi bilendir. Yerde ve gökte hiçbir şey O'na gizli kalmaz. Kurtubî şöyle der: Boyun eğenin O'nun emrine teslim olması
ve hoşlanmayanın da hoşlanmaması ve hükmüne razı olmaması O'na gizli kalmaz.[29]
12. Allah'ın
sizin için koymuş olduğu bütün emir ve yasaklarda O'nun ve Peygamberinin emrine
uyun. Yüce Allah, Peygambere itaatin Allah'a itaat gibi vâcib olduğunu açıklamak ve bunu vurgulamak için "uyun"
emrini tekrarladı. Eğer sizi çağırdığı iman ve hidayet hususunda onun davetine
icabet etmekten yüz çevirirseniz, bunun ona herhangi bir zararı olmaz. Bunun
zararı sizedir. Çünkü, Peygamberin görevi sadece Allah'ın emrini tebliğ
etmektir. O da üzerine düşeni yapmıştır. Allah, kendisine isyan eden ve emrine
karşı gelenlerden intikam alır. [30]
13. Allah'tan
başka ma'bûd yoktur. O'ndan başka bir yaratıcı da
yoktur. Sadece O'na güvenilir ve dönüş de sadece O'na olacaktır. Ey mü'minler! Bütün işlerinizde sadece bir olan Allah'a
tevekkül edin. Sâvî şöyle der: Bu Peygamber (s.a.v.)'i
Allah'a tevekkül etmeye ve sığınmaya bir teşviktir. Bunda aynı zamanda bu
ümmete Allah'a sığınmak ve O'nun yardım ve desteğine güvenmek öğretilmektedir.[31]
14. Ey mü'minler topluluğu! Eş ve çocuklarınızdan bazıları sizin
düşmanlarmızdır. Bunlar sizi Allah yolundan alıkoyar
ve O'na itaat etmenize köstek olurlar. Binaenaleyh onlara uymak ve itaat
etmekten sakının. Tefsirciler şöyle der: Bir topluluk müslüman olup hicret etmek istediler. Eş ve çocukları onları
hicretten alıkoydu. Ancak bir müddet sonra hicret edebildiler. Rasulullah (s.a.v)'a geldiklerinde insanların dinde derin
bilgi sahibi olduğunu gördüler
ve pişman olup, Üzüldüler, eş ve
çocuklarını cezalandırmak istediler. Bunun üzerine bu âyet indi.[32]
Âyet eş ve çocukları ile meşgul olup Allah'a itaati bırakan herkesi kapsar. Eğer
sizi hayırdan alıkoymaları hususunda onları affeder, yaptıkları hataları
bağışlar ve kusurlarım hoş görürseniz, bilin ki Allah'ın mağfireti büyük,
rahmeti geniştir. Sizin birbirinize yaptığınız muamele gibi size muamele
eder. [33]
15. Mallar ve
çocuklar sadece, Allah tarafından insanlar için bir imtihan ve denemedir. Bu
imtihan, Allah'a itaat edenle isyan edenin bilinmesi için yapılır. Mal ile
imtihan daha zorlu olduğu İçin, Yüce Allah önce onu zikretti. Allah katındaki
sevap ve mükâfat, dünya malından daha üstündür. Öyleyse mal ve çocuklar sizi
Allah'a itaattan alıkoymasın. Bu âyet âhireti Özendirmekte, dünyadan ve insanların imtihan
edildiği mal ve çocuklardan uzaklaştırmaktadır.
[34]
16. Ey mü'minler! Güç ve takatinizi Allah'a itaat uğrunda harcayın.
Gücünüzün yetmeyeceği şeyleri kendinize yüklemeyin. Tefsirciler der ki: Bu,
emredilen ve faziletli ameller hakkındadır. İnsan bunları gücü yettiği kadar
yapar. Ama sakınılması gereken şeylerden ise, büsbütün sakınmak gerekir.
Peygamber (s.a.v)'den rivayet edilen şu hadis bunu göstermektedir: Size bir şey
emrettiğimde, gücünüz yettiği kadar onu yapın. Yasakladığım şeylerden de
(tamamen) sakının.[35]
Size yapılan öğütlere kulak verin. Size emredilen ve yasaklanan hususlarda itaat
edin. Mallarınızdan Allah yolunda harcayın ki, bu sizin için bir hayır olsun.
Kim, nefsinin sebep olduğu cimrilik ve hırstan korunursa, bütün istediğini elde
etmiş olur. [36]
17. Gönül
hoşluğu ile Allah yolunda sadaka verirseniz, kuşkusuz Allah size kat kat sevap ve mükafat verir ve günahlarınızı siler. Sadakanın
"borç verme" şeklinde tasvirinde, fakirlere ihsan hususunda son derece güzel
bir nezaket örneği vardır. Allah, ihsanda bulunanın ihsanını kabul edendir.
Kullarına karşı halîmdir. Şöyle ki, günahlarının çokluğuna rağmen onları
cezalandırmada acele etmez. [37]
18. O Yüce
Allah, görünmeyeni de görüneni de bilendir. Hiçbir şey O'na gizli kalmaz.
Mülkünde galip, yaptığında hikmet sahibidir.
[38]
Edebî Sanatlar
Bu mübarek sûre, birçok edebî
sanatı kapsamaktadır. Bunları aşağıda özetliyoruz:
1. isimleri
arasında tıbâk vardır. Aynı şekilde ile jyi fiilleri arasında tıbâk
vardır. Bu, güzelleştirici edebî sanatlardandır.
2. "Mülk de
hamd de sadece O'na mahsustur" cümlesinde harf-i cer
ile mecrûrunun öne alınması hasr ifade eder.
3.
"İndirdiğimiz nura..." ifadesinde istiare-i latife vardır. İstiare yoluyla,
Kur'ân'a nûr denilmiştir. Çünkü nurun karanlıkları
giderdiği gibi, Kur'ân da şüpheleri
giderir.
4. Mü'minîere verilecek mükâfatı anlatan âyeti ile, kâfirlere
verilecek cezayı anlatan âyeti arasında mukabele vardır.
5. arasında
hareke değişikliği sebebiyle cinâs-i nakıs vardır.
6. arasında
cinâs-ı iştikak vardır.
7. "Allah'a
itaat edin, Rasûl'e de itaat edin"-âyetinde, daha
fazla vurgu ve itaatin sânına önem vermek için fiil tekrarlanarak ıtnâb yapılmıştır.
8. "Allah,
iyiliğin karşılığını çokça veren ve çok yumuşak davranandır" âyetinde mübalağa
kipleri kullanılmıştır. Çünkü ve mübalağa kiplerindendir.
9. "Allah'a
güzel bir borç verirseniz, O size kat katını verir" âyetinde istiâre-i temsîliyye vardır. Yüce
Allah, kendi yolunda harcama ve fukaraya sadaka vermeyi, temsil yoluyla,
Allah'a, ödenmesi gereken bir borç veren kimseye benzetti. Bu, latîf istiare ve
eşsiz güzel ibarelerdendir.
10. gibi âyet
sonlarının birbirine uygun düşmesi için seci' murassa' yapılmıştır.
Yüce Allah'ın yardımıyle "Teğâbûn Sûresi"nin
tefsiri bitti. [39]
[1] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/457.
[2] Kurtubî, 18/135
[3] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/461.
[4] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/461.
[5] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/461.
[6] Taberî, 28/78
[7] En'am sûresi,
6/116
[8] Sebe' sûresi,
34/13
[9] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/461-462.
[10] Tîn sûresi, 95/4
[11] Eğer denilirse ki, "Bazı insanların şekil ve görünümü
çirkindir", ona şöyle cevap verilir: Bu durum o insanı, insan şeklinin
güzelliğinden çıkarmaz. O sadece, kendisinden daha güzel olana nazaran
çirkindir
[12] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/462.
[13] Bahr, 8/277
[14] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/462-463.
[15] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/463.
[16] Tefsîr-i keBîr,
30/23
[17] Taberî, 28/78
[18] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/463.
[19] Tefsîr-i kebîr, 30/23
[20] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/463-464.
[21] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/464.
[22] Hûd sûresi, U/103
[23] Muhtasar-ı İbn Kesir,
3/509
[24] Hâzin, 4/104
[25] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/464.
[26] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/464.
[27] Taberî,-28/80
[28] Muhtasar-ı İbn Kcsîr, 3/510
[29] Kurtubî,
18/140
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/464-465.
[30] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/465.
[31] Sâvî Haşiyesi
4/212
Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat:
6/465.
[32] Daha önce anlatılan "Nuzul
sebebi" ne bakınız.
[33] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/465-466.
[34] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/466.
[35] Buhari, İ’tisam 6; Müslim, Fedail,
130.
[36] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/466.
[37] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/466.
[38] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/466.
[39] Muhammed Ali Es-Sabuni, Safvetü’t-Tefasir, Ensar Neşriyat: 6/467.
Kaydol:
Kayıt Yorumları
(
Atom
)
Hiç yorum yok :
Yorum Gönder